Overblog
Folge diesem Blog Administration + Create my blog
20. Dezember 2022 2 20 /12 /Dezember /2022 13:10

Jonathan Peters, Almanya bölgesel lig takımı Viktoria Berlin'in küçük amigosu, yani tribün setinde tezahüratları önden söyleyen ve davulla ritmi ayarlayan, Jonathan daha 13 yaşında.

Almanya’nın En Genç Amigosu

Jonathan durumundan memnun tribünden çok zevk alıyor ve kendini tarif ediyor; “muhtemelen Almanya'daki en genç amigoyum. Ama başka ne yapabilirim ki? Seyircilerin takım için tezahürat yapmasını sağlayabilecek benden başka kimse yok. Şunu bilmek zorundasın bizim tribüne gelenler ya yaşlı erkekler, neredeyse hepsi 55 ila 65 yaşlarında, bira göbekli. Ya da futbolu seven ama Viktoria taraftarı olmayanlar. Esas onları motive etmek zor. Bu yüzden onları havaya sokmak için bağıracak birine ihtiyacınız var. Sesim cılız çıksa da elimden gelen her şeyi yapıyorum”

Almanya’nın En Genç Amigosu

Viktoria Berlin taraftar oluşumu yedi yıl önce kuruldu adı "Echte Ultris" ve büyük rekabetle mücadele ediyor. Grup adı “Ultri” yanıltmasın gerçek “Mentalita Ultra” geleneklerine sadıklar küçük olduklarından dolayı kendilerine “Ultri” diyorlar. Grup üyelerinden Gerhard Reiner'e göre sorun öncelikle Bundesliga kulüpleri. "Berlin'de, kimse futbolun alt liglerine pek rağbet etmez önemli olan sadece tepesidir."

Dostu Harald Sielaff içinse her şey kulübe olan yürekten sevgi ile ilgili. "Bu kulüpte çok sevimli bir atmosfer var ve bu yüzden kalbimi Viktoria'ya kaptırdım."

 

Biz kocaman yürekli küçük kahraman Jonathan ile devam edelim. Seni kim ilk kez maça getirdi sorusunu şöyle cevaplıyor; Babam beni ilk kez 2014 yılında maça götürdü. Altıncı yaş günümden hemen önceydi. Viktoria Meuselwitz'e karşı, o zamanlar hala Viktoria'nın Jahnsportpark'a taşınmadan önce oynadığı Lichterfelde stadyumundaydı. On yaşındayken Ultris'e katıldım, besteler yapmaya ve onları söylemeye başladım.”

 

Patlat bakalım bir beste; “Gök mavisi çocuklar, gök mavisi çocuklar, hepimiz gök mavisi çocuklarız”

 

Maçtan sonra boğazın ağrımıyor mu? “Bazen devre arasında sesim kısılıyor. Devam edebilmem için genellikle bir kola ve patates kızartmasına ihtiyacım oluyor. Bu yüzden Viktoria kadın takımı bana bir megafon hediye etti onların maçlarında da amigoluk yapıyorum.”

 

Deplasman yapıyor musun? “Tabii ki! Örneğin geçen sezon 1860 Münih maçına gittim ve Magdeburg'daydım. Ancak taraftar dünyasında hâlâ yapılacak çok şey var. Keşke havaya girmek isteyen daha fazla insan stadyuma gelse, ayrıca bu yıl bir koreyografi düzenlemek istiyorum.”

 

Bizim “çocukluk aşkımsın” bestesine tam uyuyor küçük Jonathan. Taraftar dediğin kulübünü olduğu gibi sever, hiçbir şart koşmadan, karşılıksız ne kupa ne proje ne de transfer, salt sevgi.

 

Dünya’nın en güzel yerleri Tribün, deplasman otobüsü bir de ana kucağıdır.

 

Cıgara dumanından kırılan deplasman otobüsü radyoda hafif Müslim baba, takıma kavuşmanın verdiği heyecan…Tribün bir yaşam biçimidir yaşamasını bilene!

 

               sade Tribünde değil hayattada ULTRA...!

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
15. Dezember 2022 4 15 /12 /Dezember /2022 08:52

Dönemin gazeteleri, stadyum holiganizminin ilk fenomenlerine atıfta bulunarak “İşte sporun Teddy Boys'u” manşetini attılar. Olaylar durmaksızın devam ediyordu, 13 Nisan 1959'da Bari - Fiorentina maçından sonra yoğun taş yağmuru ve hakeme şişe, ayakkabı ve şemsiye fırlatılması. 4 Ekim 1959'da Napoli-Cenova müsabakasında göz yaşartıcı gaz kapsülleri de kullanmak zorunda kalan polisin tazyikli su müdahalesi. Sahanın dışında polis araçları öfkeli taraftarları dağıtmak için defalarca müdahale etti. 

1950'lerden kalma bir filmde olduğu gibi siyah beyaz olarak hayal ettiğimiz, ancak bugün İtalya ve diğer Avrupa stadyumlarında hala gördüğümüze çok benzeyen sahneler. "Maçtan sonra soyunma odaları taraftarlar tarafından uzun süre kuşatıldı ve çok sayıda taş atılarak camlar kırıldı," diye anlatıyor 25 Mart 1962 tarihli Juventus - Sampdoria maçının kayıtları.

Dönemin Corriere dello Sport'un sayfalarında genç Giordano Guarisco'nun ölümü şöyle anlatılıyor;

Giuseppe Plaitano'nun Salerno'daki ölümü, daha önce de gördüğümüz gibi futbol stadyumunda bir taraftarın ilk ölümü değildir, ancak İtalyan futbol severlerin hafızasına kazınan ilk ölümdür. Tarih 28 Nisan 1963, Salernitana ile Potenza arasında Serie B'ye yükselmeyi garantileyecek bir maç oynanıyordu. Stadyum tıklım tıklımdı, tribünlerde neredeyse on beş bin kişi vardı, ayrıca yakınlardaki Basilicata'dan gelen bir grup deplasman taraftarı da vardı. Genel bir gerilim atmosferinde oynanan maçın son yirmi dakikasında, zaten bir gol geride olan Salernitana'nın, halk ve Granata oyuncuları tarafından mutlak olarak kabul edilen bir penaltı vuruşunun reddedilmesiyle dram ortaya çıktı.

Bazı Campania taraftarları birkaç girişimde bulunarak sahayı bastı. Kendilerine göre Salernitana'ya zarar vermekten suçlu olan Alessandria'lı hakem Gandiolo'ya saldırmak istediler. Polis ve jandarma sahaya konuşlanmak zorunda kaldı, hatta göz yaşartıcı gaz kullanarak ev sahibi taraftarları dağıttı. İşte bu heyecan dolu dakikalarda bir polis, öfkeli taraftarları uzaklaştırmak için havaya birkaç el ateş etti. Bu kurşunlardan biri Giuseppe Plaitano'ya isabet etti ve oğlu Umberto ile birlikte tribünde bulunduğu sırada şakağından vuruldu.


“Babam buradaydı, yanımdaydı. Sonra yere yığıldığını gördüm," diye anlatacaktı oğlu yıllar sonra, eski Vestuti stadyumunun merdivenlerinde, futbol ve hikayeler üzerine başarılı bir RAI programı olan Sfide'nin kameraları önünde. 48 yaşındaki Salernitana taraftarı kurtarılacak ve Salerno hastanesine kaldırılacak, ancak birkaç dakika sonra hayatını kaybedecektir. O gün, stadyumun ciddi hasar görmesi, hakem Gandiolo'nun saatlerce aranması ve şehrin sokaklarında taraftarlar ile polis arasında yaşanan çatışmalarla sona erecek. Plaitano'ya yapılan otopsinin sonucu yoğun bir gizemle çevrili. Polis versiyonu sorumluluğu reddediyor ve ölümü bir hastalık ya da kalabalıkta düşme sonucu olarak bildiriyor.

Plaitano'nun öldüğü aynı korkunç pazar günü, Napoli-Modena maçının saha kenarında da ciddi ayaklanmalar meydana gelmiş, yaklaşık 200 kişi yaralanmış ve stadyumda 120 milyon liralık hasar meydana gelmiştir. İtalyan futbolu, Salerno trajedisiyle birlikte, bir futbol maçı sırasında başka bir masum kurbanın acısını tattı. Ve tüm bu şiddet, kötü şöhret sahibi ultras gruplarının sahneye çıkmasından birkaç yıl önce meydana geldi.

Futbol etrafında tırmanan şiddet, 68 gençlik protestolarının fırtınasıyla sarsılan İtalya'da bile durmayacak. Aksine, ağırlaşacak ve yöntemlerini ve görünümünü değiştirecektir. Bu arada, 16 Mart 1969'da hakem Sbardella, Napoli'ye kaybedilen iç saha maçında Palermo taraftarlarının sahayı işgal etmesinin ardından helikopter müdahalesiyle kurtarıldı. 1960'ların sonunda İtalyan futbolu holiganizm olaylarıyla anılmaya devam etti ve ilk Ultra gruplarının doğuşu ufukta görünmüştü.

İtalyan dilinin Treccani sözlüğü 'ultras' terimine siyasette 'aşırılık yanlısı, aşırı' anlamını vermektedir. Ve futbolda genellikle organize gruplara ait olan bir futbol takımının fanatik taraftarı anlamında kullanıldığını belirtmektedir. Ancak her şey çok daha eskilere dayanıyor. 'Ultralar' terimi (genellikle bireysel radikal taraftar veya grubu belirtmek için 'ultrà' şeklinde de kullanılır) Fransızların dilinden ve tarihlerinden ödünç alınmıştır.

Ultralar, Dün Ve Bugün-9

Treccani sözlüğü, "Devrim Fransa'sında, başlangıçta (ultrarévolutionnaire, ultrapatriote'nin kısaltması olarak) ideolojilerini ve siyasi pratiklerini aşırılığa itenleri gösteriyordu" diyor. "Daha sonra, Restorasyon sırasında, (bu durumda ultraroyaliste'nin kısaltması olarak) mutlak monarşinin uzlaşmaz taraftarlarını, Louis XVIII tarafından 1814'te verilen Anayasal Şart'ın muhaliflerini ifade ediyor". Treccani ansiklopedisi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, 1950'den itibaren Fransa'da 'uzlaşmaz, aşırı milliyetçi' anlamını kazandığını açıklıyor….devam edecek

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
18. November 2022 5 18 /11 /November /2022 07:50

Ultra Hareketinin başlangıcına bakarsak 1968 döneminin tribün uzantısı olarak karşımıza çıkıyor. O dönem Kuzey İtalya’nın Torino, Milano, Verona, Livorno gibi endüstrinin yoğun olduğu kentlerde İşçiler ve Üniversite talebelerinden oluşan parlamento dışı siyasi oluşumunun “Lotta Continua (Mücadele devam ediyor) başlattığı doğrudan Demokrasi hareketini tribünlere taşıması. Ve ikinci dünya savaşı sonrasında sinsice kök salmaya başlayan neo liberalizme karşı bir direniştir Ultra hareketi!

Ultralar, Dün ve Bugün-8

Taraftar kültürü ise spor müsabakaları ortaya çıktıktan bu yana hep vardı. Antik Yunan döneminde başlayan ilk olimpiyatlardan tutun Romalıların gladyatör gösterileri, orta Avrupa’nın şövalye turnuvalarına kadar uzanır. “Ultras” tribüne farklı bir boyut getirdi. Megafonla başlayan organize tezahüratlar, pankartlar, dövizler, koreografiler (tifo), meşaleler.

 

Güney Amerika tribünlerinin de katkısını unutmamalıyız! Şili’de düzenlenen 1962 DK ilk kez Brezilyalılar tribünde davul çalmıştır. Konfetiler, galip gelinen maç sonrasında şehir içinde araba turları Arjantin 1978 DK’ da ortaya çıktı. Meksika DK 1986 Meksika dalgası. Arjantin, Şili, Brezilya, Peru tribünlerinde bandolar.

 

 

Tekrar Ultra hareketinin orijin Ülkesinden devam edelim;

 

6 Kasım 1955'te Napoli'de bir başka saha işgali daha yaşandı. Maçın son dakikasında hakemin Bologna lehine verdiği penaltı, Campania taraftarlarının şiddetli tepkisini tetikledi, öyle ki Corriere della Sera'nın manşetinde şu ifadeler yer aldı: Napoli-Bologna maçında yüz yaralı taraftar, biri hastanede olmak üzere on bir yaralı polis, karşılıklı silah sesleri”. O yıllarda günün en sıcak anlarının görüntülerini yayacak televizyon, internet ve sosyal ağlar henüz yoktu ama Walter Molino'nun Domenica del Corriere'deki çizimleri İtalyanları Napoli-Bologna maçındaki isyanların ciddiyetinin farkına vardırdı.

 

Ve yine 16 Kasım 1958'de Verona-Sambenedettese maçını takip eden gazeteler, stadyum dışında polisin birkaç yüz ateşli taraftarı uzaklaştırmak için ciplerle atlıkarıncalarla sert müdahale etmek zorunda kaldığını yazdı. Belki de bu tarihsel evredeki olayların ve saldırganlığın doruk noktalarının çoğunlukla sahadaki sonuçlardan, oyuncuların davranışlarından veya hakem kararlarından kaynaklandığını belirtmek gerekir. Hakem kararlarına tepki vermeyen, şiddet olaylarına bizzat karışmayan, kimseye zarar vermeyen. Ya da polisin tepkisine maruz kalmadığı sürece, stadyumdaki bir taraftarın kendi güvenliği için korkması gereken pek bir şey yoktu.

 

Bu arada futbol dünyasına bir başka trajedi daha damgasını vurdu “Kalabalığın ezdiği çocuk” olarak tarihe girdi. Olay San Siro'da, 30 Kasım 1958'de Milan-Fiorentina maçında yaşandı. Milan stadyumunun kapasitesini çok aşan sayıda biletsiz giren yoğun kalabalık nedeniyle meydana geldi. Dönemin bir gazetesinde olay şöyle anlatılıyor;

 

“Rossoneri taraftarı olan 17 yaşındaki bir çocuk hayatını kaybetti. Adı Giordano Guarisco. Bileti olmamasına rağmen stadyum kapılarından içeri girmeyi başaranların meydana getirdiği kalabalığın yarattığı şiddetli kıskacın altında ezildi. Bunun için Başkan Andrea Rizzoli'nin kulübü, yargılama komisyonunun kararıyla 18.000 liret bir para cezası ödeyecek. Curva Sud'da çıkan kargaşada yaşadığı travma ve aldığı yaralar sonucunda genç Guarisco, takımının elde ettiği zaferin ertesi günü yani 1 Aralık 1958'de hayata veda etti.”...devam edecek

 

 

 

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
14. November 2022 1 14 /11 /November /2022 14:05

Katar'daki turnuva FIFA tarihinin en düşük noktasına işaret ederken aynı zamanda yeni bir başlangıç için de fırsat sunuyor. Çünkü dünyanın en büyük futbol organı bir daha asla bu Dünya Kupası öncesinde olduğu kadar yüzsüz olamayacaktır.

 

Son birkaç ayda kiminle konuşursanız konuşun ister futbol yetkilileri ister taraftarlar ister reklamcılar ya da medya temsilcileri olsun, hepsinin ortak bir dileği vardı bu Dünya Kupası'nın mümkün olduğunca çabuk geçip gitmesi. Her ne kadar birçok eski profesyonel Katar'da düzenlenen Dünya Kupası'na destek verse ve Dünya Kupası sponsorları büyük bir titizlikle bunun tamamen normal bir turnuva olduğunu iddia etmeye çalışsa da bu etkinliğin bir hata olduğunun artık herkes tarafından kabul edildiği açıktır. Artık Dünya Kupası'nın imajına ve kültürel mirasına zarar verdiği düşünülüyor; birçok büyük futbol ülkesinde kitlesel ve süregelen eleştiriler iz bıraktı.

 

Bu, özellikle FIFA’nın avranışlarında bir andan diğerine herhangi bir şeyin değişeceği anlamına gelmez. FIFA Başkanı Gianni Infantino'nun egomanyayla dolu son konuşmasını izleyen herkes, gücünün zirvesinde olduğuna inanan ve Dünya Kupası'nı dünya federasyonunun merkezi etkinliği olarak daha da büyük bir ticari mükemmelliğe nasıl taşıyabileceğine dair net bir planı olan bir görevli gördü. Kültürel ve sosyal faktörler, işi engellemeyecek şekilde yerleştirilmektedir. Acımasız bir sömürü zihniyetinin hâkim olduğu turnuvada, dört yıl sonra ilk kez 48 takım toplam 80 maç oynayacak. Karşılaştırma yapmak gerekirse, 1994 yılında ABD'de 24 takım vardı.

 

Ve dünyanın büyük futbol federasyon yetkilileri hala FIFA patronuna karşı durabilmekten çok uzak. Başkan ile bir araya gelme girişiminde bulunduklarında her zaman kaybetmişlerdir. Örneğin, Avrupalı UEFA ve Güney Amerikalı CONMEBOL, Kadınlar Dünya Kupası'nın ev sahibi olarak Kolombiya'yı desteklediklerini açıkladıklarında, Yeni Zelanda-Avustralya çifte teklifi onaylandı, Infantino diğer kıta birliklerini başarılı bir şekilde arkasına almıştı.

 

               Tutuklamalar Fifa’nın mafya vari yapısına ışık tutuyor!

 

Bununla birlikte, son birkaç yılda çok şey oldu. Dünya federasyonunun iç reformları yoluyla değil, ABD'li müfettiş ve savcıların azmi yoluyla. Görkemli tutuklamalar ve yargılamalar, iyi bir toplum olarak özenle beslenen imajı yerle bir etti ve üst düzey yetkililerin zenginleşmesini en üst düzeye çıkarmak için tasarlanan ve kurucularının kendilerini her türlü devlet kontrolünün ötesinde gördükleri mafya benzeri yapıların üzerine sert bir ışık tuttu. Bu yanılgı, güçlü federasyon yetkililerinin Zürih'in lüks oteli Baur au Lac'tan alelacele gerilmiş yatak çarşaflarının arkasında sürüklenerek çıkarıldığı ana kadar sürdü. Daha kısa bir süre önce süitlerinde hüküm veriyorlardı, şimdi ise gerçekte kim oldukları ortaya çıkmıştı, hepsi hükğm yiyecek adi birer suçluydular.

 

Dünya futbolu için bu tutuklamaların yarattığı etki, birkaç yetkilinin hapse girmesinden çok daha sert oldu. Sponsorlara, dünya futbolunun en geç 1990'lardan bu yana mutlu bir şekilde karanlık işlerini yürüttüğü kanunsuz alanın en azından kısmen kapanacağını gösterdiler. Başta yolsuzluğun merkez üssü olan FIFA İcra Komitesi olmak üzere, organize dolandırıcılığın birçok ayağı çöktü. FIFA ile gelecekte yapılacak sponsorluk sözleşmelerinin mafya benzeri bir örgüte destek olarak değerlendirilebileceği ihtimali bile Adidas'tan Coca-Cola'ya kadar bazı uzun süreli büyük sponsorların tedirgin olmasına neden oldu.

 

Bununla birlikte, gerçek reformlar hala beklemede olup, bu da yetkililer üzerindeki acı baskısının henüz yeterince büyük olmamasından kaynaklanmaktadır. Bunun için iş modelinde bir değişikliğe gidilmesi gerekiyor; daha fazla futbol, daha fazla Dünya Kupası katılımcısı, daha fazla maç otomatik olarak daha fazla para getirmiyor. Infantino ve çevresinin dağıtacak daha fazla parası olduğu sürece, Avrupa veya Güney Amerika'dan gelen inatçı aktivistlere bakmaksızın federasyonların çoğunun desteğine sahip olacaktır. Sepp Blatter geçmişte böyle yapmıştı, Infantino da bugün FIFA'yı böyle yönetiyor. Katar'daki Dünya Kupası'nı da uluslararası anlayışın yüksek bir kitlesi olarak bu şekilde kutlayacak. Bu turnuvada hala sahip olduğu tüm gücü maksimum ticari başarıya ulaşmak için kullanacaktır. Top ne olursa olsun çizgiyi geçmeli iğrençlik sade bir formalite.

 

Baskı görünmez kılındı ve bunun bu kadar fark edilmemesi için, aksi takdirde bu kadar tahammül edilemez olan tüm şeyler elbette Dünya Kupası sırasında Katar'da bir rol oynamayacak. Hiçbir yabancı futbol taraftarının bira şişesi açtığı için azarlanmaktan korkmasına gerek yok. Ve şantiyeler kapalı olduğu için göçmen işçilerin çektiği sefaletin hiçbir önemi kalmayacak. Turistlerin evlerine elçi olarak döneceklerine ve bunu duyuracaklarına dair kesin ve haksız olmayan bir inançla, bu tür etkinlikler sırasında baskıyı görünmez kılmak her otokratik sistemin el çabukluğunun bir parçasıdır, sanki her şey o kadar da kötü değil gibi duruyor. İronisi bile iğrenç!

 

Ama yine de çok kötü! Katar, gerçek bir suç olmaya devam etmekte ve futbol tarihine kara leke olarak girecek. Bu arada, tıpkı Emirlik'in şu anda yaptığı gibi turnuvayı hoş bir halkla ilişkiler fırsatı olarak gören 2018'deki Rusya gibi, bu ülkeye asla sözleşme verilmemeliydi. İlk Dünya Kupası maçı için televizyonu açan herkes tüm bunları aklında tutmalıdır. Bir şey çok açık kimse maçları izlemekten, Almanya'nın ileri oyununu, Brezilya’nın Joga Bonitosunu ve Hollanda'nın düzenini arkadaşlarıyla tartışmaktan suçlu değildir.

 

Ancak geçmiş tarihi, rüşveti, öldürülen göçmen işçileri ve ayrımcılığı unutmamak da önemlidir. Her ikisi de bu turnuvanın bir parçası ve muhtemelen aralarında harika bir futbol sergilenecek ve neredeyse kesinlikle mükemmel bir şekilde organize edilecek. Ve yine de son düdükten sonra, çoğu taraftar şöyle diyecektir “Bittiği iyi oldu.”

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
13. November 2022 7 13 /11 /November /2022 12:03

                                          Futbol, Tribün, Şiddet

Tribün denince kamuoyu algısındaki temel sorunlardan biri şiddettir. Bu ister topluca sahaya atlamalar ya da meşale kullanımı örneğinde olduğu gibi temsili ya da algılanan şiddet olsun. İsterse de futbolu sosyal aktivite olarak gören hafta sonu ailece neşeli maça gidenler. Ya da Avrupa Şampiyonası vb. turnuvaların örneğinde olduğu gibi taraftarlar arasında çıkan şiddet olsun, futbol taraftarları hakkındaki tartışmalarda artık pek bir rol oynamıyor.

Ultralar, Dün ve Bugün-7

Kamuoyunun algısında "şiddet" artık tribünlerin bütün diğer yönlerinin önüne geçmiş durumda. Gözetleme kameraları, üst aramaları, stadyum yasakları, kişisel biletler, stadyumdaki özel mahkemeler. Kanun ve düzen savunucularının hayal gücünün bulabileceği diğer her şey her zaman şiddetle gerekçelendiriliyor. Öte yandan, istatistikler yıllardır stadyum şiddetinde yani futbol etkinliklerinin çevresindeki şiddet eylemlerinde herhangi bir artış göstermemiştir ve sürekli olarak ortaya atılan şiddetin "yeni niteliği" olgusal olarak kanıtlanamamaktadır. Ayrıca, şu an için bir futbol maçına gitmenin konserler, panayırlar gibi büyük etkinliklere gitmekten istatistiksel olarak çok daha güvenli olduğu toplumda yayılmış olmalıdır.

Ultralar, Dün ve Bugün-7

Eski tribüncüler 70'li ve 80'li yıllarda stadyumlardaki şiddet olaylarının çok daha ciddi boyutlarda olduğunu, her şeye karşı tribünü savunduklarını unutmazlar. Değişen şey medyanın sunumu ve dolayısıyla toplumun algıladığı şiddettir. 90'lı yıllarda stadyumda kopan fırtına "coşkulu bir sevincin ifadesi" ve yanan meşaleler "nefes kesici, Akdeniz atmosferiydi", bugün ise her ikisi de tek bir şey ifade ediyor: ŞİDDET!

 

Ancak milyonlarca futbol taraftarının bir sezon boyunca stadyumda yapabileceği çok çeşitli şeyleri tanımlamak için tek bir kelimenin yeterli olması benim bakış açımdan cahilliktir. Her şeyi tanımlayan bir kelime sonuçta tam olarak hiçbir şey ifade etmez. Rahmetli Uğur Mumcunun dediği gibi “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.”

Ultralar, Dün ve Bugün-7

Maalesef bununla birlikte, futbol maçlarında, deplasman yolculuklarında, otoyol dinlenme tesislerinde elbette şiddet görülüyor. Almanya’da otobüslere saldıran Köln Ultra oluşumu "Wilde Horde". Nürnberg otobüsüne şişe fırlatarak bir yolcunun gözünü kaybetmesine neden olmakla suçlanan Bayern Münih Ultra oluşumu "Schickeria", burada ele alınmaya değer bir konu olduğunu açıkça ortaya koyan sadece iki şiddet olayıdır.

 

Bu haberlerin ne kadarının doğru olduğu konusunda ayrıntıya girmek istemiyorum, ancak yine de Ultra gruplar arasında kısmen ritüel haline gelmiş şiddet olduğu ve bunun Ultranın öz imajının bir parçası olduğu veya birçok kişi tarafından böyle yorumlandığı inkâr edilemez.

 

Ben Galatasaraylıyım ve aynı zamanda bir Ultrayım. Geçmişte çok tribün olayları içinde bulundum ve hepsini sonucunu bilerek yaptım kimse beni zorlamadı. Bu olaylardan fiziksel, maddi ve manevi zarar gördüm. Hele 2009 yılında karıştığım bir tribün olayı ardından ağır ceza aldım ve uluslararası spor müsabakalarına girme yasağı verildi hala kalkmadı. Bu yüzden genç arkadaşlara önerim böyle olaylardan uzak durun! Bir kere böyle olaylara karışırsanız sonucu çok ağır olduğunu bilin hayatınızı karartıyorlar.

 

Ve bu tür olaylar ile övünenlerden uzak durun çünkü övünülecek hiçbir güzel yanı yok! Tribüne gidin takımınızı destekleyin, deplasman kovalayın, pankart boyayın, gırtlağınız patlayana kadar tezahürat söyleyin. Malum, velev ki birileri sizin üzerinize gelir etrafta sizi koruyacak devlet güvenlik güçleri yoktur o zaman nefsi müdafaa kaçınılmazdır!

 

Türkiye’de son 20 yıla bakarsak ciddiye alınacak iki tribün olayı karşımıza çıkıyor. İlki 2007 GS-FB sulu derbi diğeri BJK-Bursaspor olayları.

 

Bir Galatasaraylı olarak kısaca 2007 “sulu derbi” olarak adlandırılan mevzuyu ele alacağım.

 

Sulu derbi bir öfke patlamasıdır! 2004-2007 arası GS tribüncüleri sade dışardan değil camianın içinden de büyük bir baskıya maruz kaldı. Hayatını armaya adamış 24/7/365 gününü GS’ya ayırmış, çocuklarının ailesinin rızkından keserek arma peşinden koşan bu insanlara yapılan eziyeti anlatmak satırlar yetmez. Dışardan gelen saldırılara savunmasız kalan GS tribünü bunlar yetmezmiş gibi camia içinden ve medya baskısı ile mücadele etmek zorunda kalmıştır!

Olaylara sebep veren bardağı taşıran son damla 2006 yılında FB stadında oynan derbidir. O gün maçtaydım, devre arası tuvaletin içine giren 2 güvenlik durduk yerde olay çıkartarak tuvaletin içine biber gazı sıktı. Hatırlıyorum içerde 30 kişiydik ölümden döndük sanki birileri toplu katliam yapmak istedi, insanın aklına her türlü şey geliyor. Oradan kurtulmamız bir mucizeydi. Tribünde güvenlik güçlerinin Kadınlara yaptığı provokatif tacizlere değinsem yazıdan roman çıkar.

 

Bu olaydan sonra camia içinden GS taraftarına kimse sahip çıkmadı. Birçok taraftar kişisel davalar açtı ama sonuç alamadılar. İnsanları köşeye sıkıştırır sürekli eziyet eder baskı uygularsan bir gün o insanların eline geçecek ilk fırsatta karşı müdafaaya geçeceğini bilmelisin ve oradan çıkacak sonuçları göze alacaksın!

 

Çıkan sonuçlar felaketti. Kulübün ve Taraftarın aldığı maddi ve manevi zarar çok büyüktü inşallah bir daha böyle olaylar yaşanmaz. Her şeye rağmen bugünlere bakarsak GS tribün oluşumu ultrAslan dimdik ayakta. Alpaslan Dikmenin vefatı sonrası oluşan şok ve ortaya çıkan boşluk kısa sürede giderildi. Şimdi uA daha güçlü şekilde yoluna devam ediyor ve Galatasaray’ın kuşkusuz en büyük destekçisi.

 

Şunu da belirtmek zorundayım, Türkiye’de Tribünleri ve Tribün kültürünü bitirme operasyonu 2000’li yıllarının başında başladı. Sorumlular yayıncı kuruluş ve o dönemin FB, GS, BJK ve kulüpler birliği içinde bulunan kulüp başkanlarıdır….devam edecek

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
9. November 2022 3 09 /11 /November /2022 15:09

                                            Kavgalar ve kovalamacalar

 

Rejimin düzen ve disiplini garanti altına alma arzusuyla faşist dönem bile ilk yıllarda taraftarların taşkınlıklarına çaresizdi. Aslında, 5 Temmuz 1925'te kuzey grubunda Scudetto için son mücadeledeki yeri belirleyen Cenova-Bologna maçının sonrası fırtınalı geçmişti. Maçın tarafsız sahada sayısız kez tekrarlandığı (ve 1-1 sona ererek bir kez daha tekrarlanmasını zorunlu kılan) Torino'daki Porta Nuova istasyonunda, Emilian taraftarlarının bulunduğu trenden açılan ateş sonucu bazı Genoa taraftarları ciddi olmasa da yaralandı. Cenova-Bologna olaylarının ardından, o dönemde Luigi Bozino başkanlığındaki FIGC 13 Temmuz 1925 tarihinde bu bildiriyi yayınladı:

“Geçtiğimiz pazar günü yaşanan üzücü ve çok ciddi olayların ardından ortaya çıkan ÖZEL DURUMU DEĞERLENDİREN İtalya Futbol Federasyonu, futbol sporunun yaşamını onarılamaz bir şekilde bozma tehdidinde bulunan bu içler acısı eğilimi düzeltmek ve engellemek amacıyla, önümüzdeki pazar günkü maçın kapalı kapılar ardında oynanacağını tespit ederek, şu andan itibaren maçın normal seyrini hiçbir şeyin bozmaması için gerekli tüm manevraları en yüksek enerjiyle benimseyeceğini ilan eder.”

Ultralar, Dün ve Bugün-6

“İtalyan futbol tarihinde ilk kez bir taraftar, bir futbol müsabakasının ardından, devletin kolluk kuvveti tarafından silahlı bir eylem nedeniyle hayatını kaybetti," diyor Maurizio Martucci Cuori tifosi'de. Viareggio'da devlete ve güvenlik güçlerine karşı üç gün süren isyan, Mayıs 1920'de 'kızıl günler' olarak adlandırıldı. Bu olay göz önünde bulundurularak, 1925 yılına kadar beş yıl boyunca Viareggio ve Lucchese arasındaki maçlar her zaman tarafsız bir sahada ve kapalı kapılar ardında oynandı.

 

Genoa-Bologna maçı yine Milano'da tarafsız bir sahada, kapalı kapılar ardında ve büyük bir gizlilik içinde 9 Ağustos sabahı Forza e Coraggio kulüp binasında oynandı. Enrico Brizzi Il meraviglioso giuoco adlı kitabında, "Basın da maçın Piedmont'ta oynanacağını iddia ederek taraftarların yanıltılmasına katkıda bulunmuştu, ancak her halükârda bu kez de bir atlı jandarma bölüğü sahada nöbet tutuyordu" diye yazıyor.

 

Bologna 2-0 kazandı ve Scudetto finalini Alba Roma'ya karşı oynamaya ve son derece kolay bir şekilde kazanmayı hak etti. Kırmızı ve mavi takım için bu, yeni kurulan faşist hükümetin bazı Bolonyalı temsilcilerinin tam da Emilianları kayırmak için uyguladıkları muhtemel baskı nedeniyle daha sonra şüpheyle ve çok tartışmayla da olsa, tarihe geçti. Açıkça anlaşılacağı üzere, futbol dünyasındaki taraftar huzursuzlukları ve gerginlikler, 1920'li yılların başlarında kamu düzeni için bir sorun teşkil etmeye başlamıştır. Ve on yıllar boyunca durum hiç değişmedi.

 

                                                          

 

Futbol tarihi, 24 Mayıs 1931'de oynanan bir Roma derbisinde futbolculardan tribünlerden sahaya inen bazı taraftarlara kadar yayılan bir arbede yaşandığını yazmaktadır. Atlı polislerin sahaya müdahalesi sükûneti sağlamak için gerekliydi. Olaylar nedeniyle her iki takımın sahaları kapandı. Genel olarak Roma, Milano ve Torino'da 1930'lar ve 1940'lardan bu yana iki takım taraftarları arasında maç öncesi ve sonrasında, hatta maç sırasında tribünlerde yoğun şekilde şiddetli kavgalar yaşanırdı. Futbol sahalarının çevresindeki iklim 1950'lerde daha da sıcak hale geldi. Tam olarak 1950 yılında, Salernitana - Genoa maçında, savaş sonrası dönemin ilk saha işgali olarak tarihe geçen bir olay yaşandı ve hakeme yönelik acımasız bir saldırı girişiminde bulunuldu.

 

Tarih 2 Şubat 1952: Hakem Tassini, Legnano-Bologna maçını yönettikten sonra kendisini evine, Verona'ya götürecek trene binmek üzeredir. Milano istasyonunda Legnano taraftarları tarafından fark edilir ve saldırıya uğrar. Bu, maç yöneticilerine yönelik uzun bir dizi şiddet olayının yalnızca ilkidir. Antonio Ghirelli'nin Storia del calcio in Italia adlı eserinde 17 Mayıs 1952'de AC Milan ile Udinese arasında oynanan maçla ilgili olarak aktardığı dönemin kronikleri, "Tribünlerden koltuklar uçuşmaya başladı ve sahanın işgal edilmesi tehdidini önlemek için güvenlik güçlerinin müdahalesi gerekti" diyor. "Maç taş yağmuruyla sona erdi: Bustese'nin golünü iptal ettiği için suçlu bulunan hakeme karşı kalabalıktan yoğun bir taş yağmuru", 5 Nisan 1953 tarihli Pro Patria-Sampdoria. Stefanini yine makalesinde 19 Aralık 1954'te oynanan Fiorentina - Roma maçına atıfta bulunmaktadır:

 

“MAÇIN SONUNDA Floransa sahasının rengi neredeyse değişmişti. Özel bir yağmur vardı... yani yastık yağmuru. Hakem Agnolin, güçlü bir polis grubu tarafından çevrelenmiş bir halde merdivenlerden inerken, öfkeli kalabalık koruyucu ağın arkasından yumruklarını tehditkâr bir şekilde göstererek onu aşağıladı.”

 

O dönemde stadyumlarda öfkelerini gösterecekleri deplasman taraftarları bulunmadığından, en ateşli seyircilerin hedefinde çoğunlukla hakemler (ya da rakip takımın oyuncuları) vardı ve sükûneti sağlamak için çoğu zaman polisin yoğun müdahaleleri gerekiyordu….devam edecek

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
6. November 2022 7 06 /11 /November /2022 11:08

Ultra hareketi malum ilk olarak İtalya’da ortaya çıktı. Hikâyeyi daha iyi anlamanız için İtalyan futbol ve tribün kültürüne sık, sık değineceğim ve modern futbolun nasıl ortaya çıktığını anlatan örneklerde olacak. Dizide sürekli şiddette değinmemin sebebi, şiddettin modern futbol oyununun vazgeçilmez bir parçası olması. Statlarda taraftar arasında çıkan şiddet olayları Ultralara mahsus bir fenomen değil onlardan çok önce başladı. Futbol mücadeleye dayalı oyundur. Sahada mücadele veren iki takımı tribünde destekleyen taraftarda aynı zaman oyunun önemli parçasıdır. Taraftarlar sahada oyunculara verdiği destekle oyuna büyük katkı sağlar, bu katkılar genelde oyuncuları olumlu etkiler ama bazen olumsuz yönleri de var.

Ultralar, Dün ve Bugün-5

20. yüzyılda, 1890'dan itibaren, özellikle o dönemde futbolun anavatanı olan İngiltere ile yoğun ticari ilişkileri olan Cenova, Torino ve Milano gibi şehirlerde gelişen İtalyan futbolunun kökenlerine geri dönüyoruz. O dönem benzer şeyler Türkiye’de de (Osmanlı) ortaya çıkıyor. Ülkemize futbolu getiren dönemin işgal gücü İngilizlerdir. Türkiye’de 20. Yüzyılın başında ortaya çıkan Modern Futbol hakkında detaylı bilgi edinmek istiyorsanız size iki kitap öneriyorum. Birincisi Melih Şabanoğulu Hocamın "Kurulus Mekteb-i Sultaniden Galatasaray Spor Kulübüne Türkiye’de Futbolun Erken Cağı: 1904-1907". İkinci kitap Mehmet Şenol’un "Gayri Resmi Futbol Tarihi"

Ultralar, Dün ve Bugün-5

Almanya’da modern futbolun başlangıcı ve gelişmesi farklıdır. Braunschweig’da bir Lise Öğretmeni Konrad Koch futbolu Almanya’ya ilk getirendir. Bu durumda Almanya için ayrı parantez açmalıyız;

 

Koch henüz 22 yaşındayken Martino-Katharineum Lisesinde Almanca, Latince ve Yunanca dersleri vermeye başlamıştı. O da herkes gibi sakal bırakan, saçlarını ortadan ayıran ve kusursuz bir şekilde iliklenmiş takım elbise giyen bir Memurdu. Yine de o, öğrencilerine bağıran ve onları bastonla döven diğer öğretmenlerden farklıydı.

 

Her zaman talebelerine anlayış gösterirdi, “dersleri çok keyifli geçerdi”, diye hatırlıyor öğrencilerinden biri daha sonra. Ancak genç öğretmen endişeli. Büyüyen Braunschweig kentinde çocukların ve gençlerin özgürce oynayabilecekleri alanlar giderek azalıyor. Koch, öğrencilerin hantal tavırlarından hoşlanmıyor. Hatta yaşça büyük olan öğrencilerin yetişkin erkekler gibi davranmak için barlara gidip sarhoş olmalarından endişeli.

Konrad Koch, İngiltere’den kitaplar getirterek Rugby hakkında ne varsa okur. Teneffüslerde temiz havada topluluk oluşturucu "okul oyunları" sunmak ister. Çoğu meslektaşı Koch'un yeni önerilerini duyduklarında hoş karşılamaz. Sadece okul müdürü Koch'a iyi niyetli yaklaşır ve yapmasına izin verir. 1872'den itibaren Koch ve diğer bir öğretmen meslektaşı çeşitli oyunlar denerler.

1874'te İngiltere'den özel olarak deri top getirttiler, o zamana kadar oyun sadece İngiltere’de biliniyor ve popülerdi. İlk deneme çok kaotik geçer. Herkes çılgınca topun peşinden koşar ama sonra bu tamamen değişecektir. Koch, 1875 gibi bir tarihte, "Braunschweig'daki Martino-Katharineum Lisesi Sınıf Futbol Kulübü" için ilk kurallar kitabını yazar. Ofsayt, penaltı atışı, devre arası, santrfor vs. Böylece Koch hocanın İngilizceden aktardığı kurallar ile Almanya’da modern futbol doğmuştur.

Çalışan kesimin elindeki kısıtlı boş zaman, futbol oyunundan keyif almak için çok az yer bırakıyordu. Hala şampiyonluklara öncülük etmesine rağmen, futbol kendi takipçilerine sahip olmaya ve İtalyan halkının tutkularını ateşlemeye başlamıştı. Gerilimler olmadan olmaz, açık konuşalım. Belgelenmiş ve doğrulanabilir ilk karışıklıklar 1902'de Cenova-Andrea Doria ve ardından 1905'te Juventus-Cenova maçlarında meydana gelmiş, bazı abartılı seyircilerin sahaya girmesiyle maç yarıda kalmıştı. Bu arada, 1907 yazında, Temsilciler Meclisi işçilerin pazar günü dinlenmesini öngören bir yasayı kabul etti. Bu, 7 Temmuz 1907 tarihli ve 489 sayılı kanundu.

 

Statlarda kalabalık arttıkça malum gerginlik de arttı. Ocak 1912'de Cenova'da Andrea Doria-Inter maçında hakeme taş atılmasını engellemek için polis müdahale etmek zorunda kalmıştır. Maurizio Stefanini “Ultras: Identity, Politics and Violence in Sports Fans” (Ultralar: Spor Taraftarlarında Kimlik, Siyaset ve Şiddet) adlı kitabında, "Büyük Savaş'tan önce, 18 Ocak 1914'te SPES Livorno-Pisa Sporting Club maçının bitiminde taraftarlar arasında taş ve tabanca darbeleri yaşanmıştı" diye yazıyor. Aynı yıl, 21 Haziran'da, Inter - Casale maçında da taraftarlar sahayı işgal etmiş ve dönemin tarihçelerine göre "sahayı aniden işgal ederek iki takım taraftarları arasında gerçek bir savaş başlatan seyirciler arasında bazı iğrenç sahneler" yaşanmıştı.

 

İlk ciddi olay 2 Mayıs 1920'de Viareggio'da meydana geldi; Viareggio takımının taraftarı olan ve gerektiğinde yan hakemlik de yapan Augusto Morganti, Viareggio-Lucchese Spor Kulübü'nde çıkan olaylarda Natale De Carli adlı bir jandarma tarafından yakın mesafeden açılan ateş sonucu hayatını kaybetti. Bu maç iki taraftar tarafından da derinden hissedildi, öyle ki FIGC Toskana bölge komitesinin Lucchese taraftarlarını deplasman maçlarına gitmekten vazgeçirmesine neden oldu.

 

"İtalyan futbol tarihinde ilk kez bir taraftar, bir futbol müsabakasının ardından, bir güvenlik görevlisinin önderlik ettiği silahlı bir eylem nedeniyle hayatını kaybetti," diyor Maurizio Martucci Cuori tifosi'de. Viareggio'da devlete ve asayiş güçlerine karşı üç gün süren isyan, Mayıs 1920'de 'kızıl günler' olarak adlandırıldı. Bu olay göz önünde bulundurularak, 1925 yılına kadar beş yıl boyunca Viareggio ve Lucchese arasındaki maçlar her zaman tarafsız bir sahada ve kapalı kapılar ardında oynandı….devam edecek

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
3. November 2022 4 03 /11 /November /2022 10:52

Ultralar çoğu zaman, spot ışıklarından ve medyanın ilgi odağından uzakta, gerçek ve ilgisiz dayanışma eylemlerinin (deprem vb. doğa felaketlerinde toplanan bağış ve gıda yardımları, huzur evi ve hasta ziyaretleri, ağır hasta çocuklara yardımları) yanı sıra aşağılık ve içler acısı şiddet olaylarının da (liste çok kabarık olabilir, ilerleyen sayfalarda pek çok vaka anlatılacaktır) baş kahramanları olmuşlardır. İyi ya da kötü, neredeyse elli yıldır yaptıkları tezahüratlarla Dünya stadyumlarının vazgeçilmez bir parçası, küçümsenmeyecek bir varlığı haline geldiler.

 

Hakemlere saldırılar, sahayı işgal etme girişimleri (genellikle başarılı), ertelenen maçlar, sahaya nesneler atılması, tribünlerde ve stadyum dışında yaşanan itiş kakışlar, kitlesel polis müdahalesi. Şiddetli savrulmaları engellemek ve alışılagelmiş klişelere kaymamak için incelenmesi ve bilinmesi gereken bir olgu. Ultralar, giderek boşalan ve zırhlanan stadyumlar, giderek zenginleşen ve aynı zamanda borçlanan bir futbol ile kökten değişen bir futbol dünyasının son savunucuları olarak karşımıza çıkıyor. Şeffaf olmayan, parlak, anlamsız ve ruhsuz. Ve belki de bu nedenle, giderek daha az romantik, daha az içgüdüsel, daha az tutkulu Futbolun. Buna sözde 'modern futbol' deniyor, Ultraların giderek şiddetle karşı çıktığı, direndiği endüstriyel futbol.

 

Ultra hareketinin ortaya çıktığı İtalya’da taraftarların çoğu zaman fiili şiddet olaylarıyla sonuçlanan taşkınlıkları, 20. yüzyılın başından bu yana, yani organize kulüp ve ultra gruplarının ortaya çıkışından birkaç on yıl önce İtalyan futbol tarihine damgasını vurmuştur.

 

Öte yandan, ilkel dönemlerden kalma 'dar görüşlü' dürtülerle vurgulanan oyuna katılımın yarattığı şiddet, iki bin yıl önce Pompeii ve Nocera'dan 'taraftarlar' arasında ciddi olaylara neden olmuştu. Tacitus'un Annales'te (XIV, 17) bildirdiği ve Pompeii'deki kazılar sırasında bulunan ve şu anda Napoli'deki Arkeoloji Müzesi'nde saklanan bir pleb evindeki resimle de belgelendiği üzere, MS 59'da, Neron'un uzun hükümdarlığı sırasında, Pompeii amfi tiyatrosunda gladyatörler arasındaki bir gösteri taşların atılması, kavgalar, yaralanmalar ve birkaç ölümle sonuçlanmıştı.

Ultralar, Dün ve Bugün-4

Her şey Pompeililer ve Noceroslular arasındaki sözlü çatışmalarla başladı. Roma'nın Nocera'yı imparatorluğun bir koloni şehri olarak belirleme kararının ardından Pompeililerin 'siyasi' kızgınlıklarının bir sonucuydu. Nocerialılar ise Pompeii'de o dönem için çok büyük ve 'modern' yeni bir stadyum inşa edildiği için çok sinirlenmişlerdi. Tacitus'un Annales'inde, "Taşra kentlerine özgü bir taşkınlıkla karşılıklı hakaret etmeye başladılar."

 

Nero tarafından bu tür ciddi şiddet olayları hakkında açıklama yapmaya çağrılan Roma Senatosu, bir tür soruşturma komisyonunun ardından Pompeii amfitiyatrosundaki faaliyetlerin on yıl süreyle yasaklanmasına karar verdi. Daha sonra yaptırım iki yıla indirilmiştir. Ancak bu, bir oyun ve gösteri etkinliği sırasında meydana gelen şiddet eylemlerinin bir sonucu olarak alınan ilkel bir 'stadyum kapatma' tedbiriydi. MS 59 tarihli bu 'abartılı' tarihi emsalin, bugün anladığımız şekliyle sporla ve futbol oyunuyla hiçbir ilgisi olmadığı ortadadır.

 

Bununla birlikte, maçlara ya da gösterilere katılan bir kalabalığın içinde, desteklenecek bir şey, desteklenecek biri olduğunda çoğalan, dar görüşlülük ve heyecan tarafından temsil edilen etkileyici karışımın gücünü anlamak gerekir. Norbert Elias ve Eric Dunning'in Sport and aggression (Spor ve Saldırganlık) adlı metninde aktarıldığı üzere, bunu doğrulayan sayısız tanıklıktan biri de Bologna valisinin top oyununun ilk versiyonundan kaynaklanan 'kavgaları, skandalları ve düşmanlıkları önlemek' amacıyla 'Bando sopra il gioco del calzo'yu yayınladığı 1580 yılına kadar uzanmaktadır.

 

Ultralar, Dün ve Bugün-4

Daha önce ifade edilen tezi güçlendirmek için, İngiltere'den gelebilecek pek çok olay arasından en az bir tanesinden daha bahsedebiliriz. Londra, Nisan 1314: 'Shrovetide Football' oyunu nedeniyle yaşanan büyük gerginliğin sonucu olarak oyuncular ve seyirciler arasında sık sık çıkan isyanlar, Belediye Başkanı'nı bu oyunun oynanmasını yasaklayan bir kararname yayınlamaya sevk etmişti. Çok fazla şiddet olduğu, oyunları durdurmanın daha iyi olacağı düşünülüyordu.

 

Neron'un Pompeii'si ve 1580'de Bologna'nın yanı sıra 14. yüzyılın ilk yarısında Londra'da yaşananlar gibi tarihsel emsaller, oyunla bağlantılı şiddetin, dar görüşlülük faktörleriyle katlanan saldırganlığın ve (İtalya'da ya da başka bir yerde, topla ya da topsuz) mücadeleler etrafındaki heyecanın ne kadar eski olgular olduğunu ve futbol oyununun, organize tezahüratın ve Ultras hareketinin sahneye çıkmasından çok önce belgelendiğini göstermektedir….devam edecek

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
1. November 2022 2 01 /11 /November /2022 09:21

Sınıfçılık ve sahte saygınlıkla yoğrulmuş önyargılar ve genellemelerden kaynaklanan görüşler, mantıkla ve aşırı taraftarlar gibi kesinlikle karmaşık bir sosyal olgunun daha derin bir analiziyle çelişiyor. Ultralar her şeydir ve her şeyin zıttıdır. Daha önce de belirtildiği gibi, kesinlikle hepsi aziz değil. Sonuçta onlar da hiçbir zaman öyle gösterilme arzusu içinde olmadılar, ancak bazen futbol dünyasına yönelen diğer bireylerden daha kötü değiller.

 

Geçmişleri romantik anılarla, gerçek birlikteliklerle dolu, ama aynı zamanda hüzünlü sayfalar ve silinecek günlerle de dolu. Tarihleri, her siyasi, sosyal ve kültürel harekette olduğu gibi, yeni aşamalar ve geri adımlarla doludur. Ultralar, alkışlanacak patlamalar ve damgalanacak bölümlerle stadyumların dışındaki toplumu oldukça sadık bir şekilde yansıtıyor. Ultralar, stat kapılarının dışındaki şehre her yönden benzeyen bir mikro kozmosu temsil etmektedir.

Ultralar, Dün ve Bugün-3

Bu nedenle ülkenin doğusu, batısı, kuzeyden güneye sadece bir örnek vermek gerekirse bu taraftarların 'mizacının', saldırganlık oranının ve sertlik seviyesinin her hangi bir kasabanınkiyle karşılaştırılamayacağını vurgulamak neredeyse gereksiz görünüyor.

 

Tribün, ülkenin bir aynasıdır. Stadyumların dışında, özellikle de büyük şehirlerin mahallelerinde karşılaştığınız sorunların aynısını görebilirsiniz. İşsizlik, şiddet, sapkınlık, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı. Ama aynı zamanda çok fazla insanlık, kardeşlik ve hoşgörü. Mutlu bölge değiller, ancak sanki dünyanın başka bir yeri Disneyland'a benziyormuş gibi resmetme eğiliminde olunan cehennem de değiller. Bir stadyumun kapısının dışında olduğu gibi tribünlerde de şiddet ve suç vardır.

 

Çarpıcı olan, sosyal bloğun heterojenligidir. Bir stadyumun tribününde, ultra grubuna katılırken, insan kendini genç üniversite mezununun ve kendi halinde yaşayan çocuğun, dişçinin ve tamircinin yanında bulur. Lise öğretmeni, işsiz, finansçının oğlu ve kaçakçının oğlu, sağlık uzmanı ve uyuşturucu bağımlısı. Zengin ailelerin evlatları ve yeraltı dünyasının üyeleri. On beş yaşındaki de elli yaşındaki de faşisti de komünisti de anarşisti de.

Ultralar, Dün ve Bugün-3

Çok net ve baskın bir siyasi kimliğe sahip gibi görünen köşelerde bile olağanüstü bir heterojenlik var. Daha önce de belirtildiği gibi tıpkı kalabalık bir meydanda, iş çıkış saatinde bir metroda, bir rock konserinde, bir köy festivalinde olduğu gibi her şey ve her şeyin zıttı vardır tribünde.  Birçok taraftar için tribün, yaşam için olağanüstü bir eğitim alanıdır. Siyasi fikirler, dini inançlar, eğitim ve zenginlik açısından çok farklı insanlarla tanışabileceğiniz sınıflar arası bir yer. Herkesle ilişki kurabilmeniz gerektiğini keşfettiğiniz, züppeliği ve sınıfçılığı bir kenara bıraktığınız çok biçimli bir evren olmuştur ve hala da öyledir. Birçokları için tribün, güçlü bağların ve beklenmedik dayanışmanın yaşandığı bir yerdir.

 

Geleneksel partiler yıllardır derin bir kriz içinde, siyasi tutku düşüyor. Meclisler, meydanlar, dernekler ve aktif katılım yerleri yavaş yavaş boşalıyor ve gerçek hayat sosyal medyada yaşanıyor gibi görünüyor. Her ne kadar 30 yaş altı gençlerin büyük bir kısmı izole bir şekilde yaşasa ya da akıllı telefonlarına çivilenmiş olsa da stadyumlar hala gençlerin düzenli olarak en çok uğradığı, enine ve aktif bir toplanma ve kitlesel militanlık mekanını temsil ediyor.

 

Bilgisayarlar, televizyonlar ve cep telefonları Desmond Morris'in The Football Tribe adlı kitabında tanımladığı gibi 'sosyal izolatörler' haline gelmişken, stadyum köşeleri kendilerini hala bir topluluğun parçası olarak hissedilebilecek, isimler, semboller ve renklerle özdeşleşilebilecek son kolektif buluşma ve toplanma yerlerinden biri olarak nitelendiriyor. Bir hikâyenin parçası olmak için. Tezahürat ve takımını destekleme yoluyla bir zafer arayışında veya sportif bir hedefe ulaşmada ana aktörlerdir Ultralar….devam edecek

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
30. Oktober 2022 7 30 /10 /Oktober /2022 09:45

Ultralar gerçekte kimdir? Ne zaman ortaya çıktılar, hareket nasıl gelişti, tarihsel geçişler ve dönüm noktaları nelerdi? Taraftarlar arasındaki ilişkiler nelerdir, siyaset tribünü ne kadar etkiliyor, eşleşmeleri, rekabetleri ve çatışmaları ne kadar belirliyor? Ultralar neden hep 'modern futbola hayır' diyor? Kim bunlar, ne düşünüyorlar, 'Mentalita Ultras' nedir?

 

Başta şunu belirteyim Ultralar sütten çıkmış ak kaşık değiller ne aziz ne de suçlu. Ne iyi ne güzel ne de holiganlar. Bu olgunun analizi çok daha karmaşıktır ve 'tamamen beyaz' ya da 'tamamen siyah' gibi basit bir genellemeye indirgenemez.

 

Ultraların gerçekte ne olduğunu anlamaya çalışmak için, öncelikle bu fenomene ilişkin önyargıları ve Manevilik tasavvurlarını bir kenara bırakmalı ve birkaç kavramı kafamıza iyice yerleştirmeliyiz. Ultralar doğası gereği sisteme karşı güçlü bir isyankârlık ve karşıtlık çağrışımına sahip çok tutkulu, çapraz ve heterojen taraftarların bir araya gelmesidir.

Ultralar, Dün ve Bugün-2

Ultralar, mevcut düzene karşı güçlü bir isyankâr ve antagonisttik çağrışım yapan, çok tutkulu, farklı ve heterojen taraftarların spontane bir toplamıdır. Gençlik protestolarının ve siyasi aşırıcılığın sıcak yıllarında doğan, güçlü bir ikiliğin mantığını somutlaştıran, gerçekliği dost/düşman karşıtlığının (genellikle deforme edici) merceğinden süzen bir topluluk.

 

Ultras dünyası çok yönlü bir erkek topluluğudur, ancak aynı zamanda birçok kadını da içine alabilmektedir. İkisi de bir takıma âşık olur delicesine severler ve takımla birlikte o kulübün temsil ettiği şehri, ismi, formayı ve oyuncuların giydiği renkleri karşılıksız destekler. Ultra hareketi tribünde Kadın ve Erkek ayrımını ortadan kaldırmıştır. Ultra hareketi İki cinsi ortak noktada bileştirdi tribünde 'Şehrimiz için' ve 'Sadece forma, arma' ortak sloganları haykırarak, dünya görüşlerini mükemmel bir şekilde simgelemesine fırsat tanıdı.

resim: 3re3racimbomm

resim: 3re3racimbomm

2001 yılında kurulan Galatasaray’ın taraftar grubu ultrAslan gerçek “Mentalita Ultras” felsefesine yakın Türkiye’nin ilk Ultra oluşumudur. uA’nın kuruluşu ile tribünlerde o güne kadar TR’de görülmemiş farklı, organize desteği başlatmıştır. Koreografiler, bazen asi bazen romantik sözlü el yapımı pankartlar, 90 dakika susmadan netice ne olursa olsun takımı desteklemek gibi. Tribünde yeni oluşan akım Galatasaraylı Kadın taraftarları da tribüne çekmeyi başardı. Bu gelişmede, uA’nın alt grubu ultrAslan-UNİ büyük pay sahibidir. Türkiye’nin nerdeyse tüm Üniversitelerinde organize olan uA-UNİ Kadın talebeleri oluşuma üye yaparak hem Galatasaray’a taraftar kazandırdı aynı zamanda birlikte tribün kültürüne katkı yaptılar.

 

Ultralar bir takımı destekler, şehre olan aidiyetlerini yüceltir ve grupla, o renkli toplulukla, tuttukları takımı takip etmek ve desteklemek için onları bir araya getiren insani tutkuyla özdeşleşirler (burada futbol ultralarını ele alacağım, ancak çizilen profil basketbol, voleybol ultralarına da mükemmel bir şekilde uymaktadır).

 

Ultralar melek değiller ve şeytan da değiller. Birçok spor yorumcusu ve uzmanının 'tüm suçlular ultralar', 'stadyumlardan atılması gereken canavarlar' ve 'holiganların üreme alanı olduğu için kapatılması gereken' tribünler konusundaki tutumları kabul edilemez! Aynı şekilde tüm yabancıları suçlu, tüm Müslümanları terörist olarak damgalayanlar gibi sıradan ve klişeler arasında sınıflandırılmaları ayrımcılıktır. Ve devam edebiliriz. Sınıfçılık ve sahte saygınlıkla yoğrulmuş önyargıların ve genellemelerin ürünü olan bu görüşler, mantıkla ve aşırı taraftarlar gibi kesinlikle karmaşık bir sosyal olgunun daha derin analiziyle çatışmaktadır….devam edecek

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör

Blog Içeriği

  • : Blog von Erdal Güngör
  • : Liberta per gli Ultras ! No Al Calcio Moderno ! Galatasaray,Ali Sami Yen,Metin Oktay,istanbul,Alpaslan Dikmen,Karıncaezmez Şevki,Fatih Terim,Hooligan,Ultras,Hagi,Two and a half Man,Football Supporters Europe,The Big Bang Theory,Çılgın Türkler, Family Guy, Fringe,eBileteHAYIR!
  • Kontakt