Karşılıklı tribünden diğer tribüne yapılan tezahüratların da ayrı bir öyküsü var,FSA(Football Supporters Association) Başkanı Rogan Taylor'a göre bu tezahüratın başlangıcı yine Liverpool KOP tribününden çıkma.19967/1968 sezonun ilk maçları,mevsim sonbahar Anfield Road klasik ada sisiyle kaplı ama maçın hakemi saha görüşü iyi olduğu için müsabakayı oynatıyor.Sis o kadar yoğun ki tribünlerden maçı net şekilde seyretmek imkansız .KOP tribünü takımlarının gol attığını ancak karşı tribünün sevinç çığlıklarından çıkan sesten anlıyor.İşi garantiye almak için aralarında karar verip karşı tribüne bağırıyorlar "who scored the goal"(kim gol attı),anında diğer tribünden hemen cevap geliyor "Hatley scored the goal"(golü Hatley attı).Tabi bu yetmemiş Hatley'in golü kafayla mı ya da ayağınla mı attığını karşılıklı bağırarak öğrenmişler.Liverpool taraftarlarının bu yaratıcılıkları gelecek maçlarda da sürmüş ve böylece tribünlere oturmuş.Tribünlerde tezahüratların başlangıcını sade İngiltere ile sınırlandırmak bence yanlış ve futbolu aynı coşkuyla yaşayan diğer ülkelere haksızlık yapmış oluruz.Örneğin tribünlere davulları Brezilyanın Torcida grupları getirmiş ve tüm Güney Amerika kıtasına yaymışlar.Avrupa'da davulları ilk kullanan İtalyanlar ve Türkler olmuştur,maç süresi içinde tezahürat yaparak takıma destek vermek Türkiye'de hep vardı şarkılar ve marşlarla eşlik etmek 1970'li yılların sonlarına doğru başladı.Sık rastlanan bir başka destek tarzı yine Güney Amerikalı taraftarlarından tasarlanmış bando eşliğinde tribünleri panayır alanına çevirmek,benzerini iki yıldır Eskişehirspor taraftarlı tribünde yapıyorlar,beğenirsiniz beğenmezsiniz orası herkesin kendi seçeneğine kalmış,takıma katkısı var mı yok mu oraya bakmak lazım.
Ve böylece esas konumuza geliyoruz,başlıkta yazdığım gibi "Daha iyi Tribün nasıl yapılır".Her şeyden önce şunu iyi bilmemiz gerekiyor,her ülkenin farklı kültürleri vardır,örf ve adetleri kendilerinin özdeşleştiği yaşam tarzları değişik karakterleri ve hayata bakışları.İnsanlar tribünlerde ortaya koydukları davranışları yaşadıkları toplumun içinden çıkan bir yansımadır.İngilizler,Orta ve Güney Avrupalılardan farklıdırlar,aynı Güney Amerikalıların diğerlerinden farklı olduğu gibi.Örnek verir iken sürekli İngiltere'de şöyle,Avrupa'da böyle,Güney Amerikalılar filanca demenin bizim için bir faydası olmayacaktır çünkü biz farklı insanlarız.1960 yıllarında İtalya'da başlayan Ultras hareketi Orta ve Güney Avrupa'ya ne kadar geç ulaşmış olsa da tribünlere apayrı bir hava getirdi.Tribünde takıma verilen desteğin yanında yaşadıkları yöre ile ne kadar çok özdeşleştiklerini ortaya koyan Ultras oluşumları,pankartlar,Koreografiler ile özgür düşüncelerini ifade ederek yaratıcılıklarını gösterdiler,bunlara sonra meşale ve pyro tozu yakılması eklendi.Maçın gidişi nasıl olursa olsun 90 dakika susmadan takıma destek veren Ultra'lar tribüne yeni bir hava getirdiler.Tabi burada da yine ülkenin şartlarını,insanların kültür ve yaşam tarzlarını göz önünde bulundurmak gerekiyor.Lakin İtalyan futbolcular bu destekten hoşlanıyor ve motive oluyorlardı.İngiliz futbolcuları da taraftarların tribünlerde spontane bağırmaları,şarkı söylemeleri,alkışlamaları ile motivasyon kazanıyorlardı.Güney Amerika kıtası yine kendilerine uygun destekleriyle coşuyordu,peki biz bunların arasında tribün olarak hangi kategorideyiz?
Türk tribünlerinin 1990'lı yıllarının ortasına kadar kendine öz bir ekolü vardı,çılgınca verilen destek,rakip takımı baskı altına almak,futbolcuları bilhassa maç başlamadan önce müsabakaya adeta ateşlemek ülkemizin tribünlerinin özeliğiydi.Kuşkusuz en etkili tribünler 1960'dan 1980'li yılların ortasına kadar Anadolu kulüplerindeydi.Bursa,Eskişehir,Göztepe,Karşıyaka,Ankara ve Trabzon,eskisi gibi olmasa da hala başı çekenler arasındalar.İstanbul'un üç büyük kulüpleri için bu Anadolu kentlerinde futbol oynamak cehennem çilesine dönüşüyordu,benim bunların arasında favorim Trabzonspor tribünleri.Onların rakibi baskı altına almaları adeta sindirmeleri o yıllarda dünyada eşi yoktu sanırım.Avrupa Kupalarında eşleştikleri Liverpool'u 1:0 yendikten sonra İngiliz futbolcuların verdikleri demeçler "biz hayatımızı kurtardık neticeyi telafi ederiz" demeleri yabana atılacak gibi değildi o zamanlar,şimdi ancak 61.dakikada saman alevi gibi parlayıp hemen sönüyorlar.İstanbul tribünleri arasında tek favorim uzun yıllar kovaladığım Galatasaray tribünleridir,bilhassa Avrupa kupalarında ASY cehennemi olarak tüm dünyaya ismini duyuran Galatasaray taraftarları takım desteklemekte bir numaralar,ne kadar şu sıralar bir çıkmazın içine düşseler de !
Aslına bakarsak çıkmaz değil daha kötü bir durum söz konusu.Ki bunda kimsenin suçu yok çünkü Türkiye'de son 15 yıl içinde toplum anormal şekilde değişti.Geçen gün TD sitesinde okuduğum bir yorum şu an ki durumu açıkça ortaya seriyor;
"İnsanlar hayattan uzaklaşıyorlar.. İş yerlerinde yüz binlerce suratsız insanız hepimiz... Evde kavgacı huysuz, sokakta sinirli asabi... Hiçbir şeyden "zevk almıyoruz"... Yaşama isteğimizi kaybediyoruz ulan ötesi var mı... Toplumsal bunalım had safhada.. Gelecek kaygısı almış başını gidiyor.Değil bedava bilet, adamın evinin bahçesine kursan stadı, "sittirin kardeşim kafa şişirmeyin" diyecek konuma geldi insanlar.. Yoksa şiddet, beli yerler dışında bilet fiyatları, basın, 3 büyükler, federasyon falan hiçbirisi "hayatın kendisi" kadar önüne geçemez bu kültürün..."
Hani acı gerçekler derler ya işte bu yorumda öyle bir şey,çok doğru tespit şu an yaşadığımız durumun kısa özeti.Yukarıda belirtmiştim,insanlar nasıl yaşıyorlarsa tribünlere de o yansıyor.Artık Türkiye'de futbol sever diye bir kitle kalmadı,onları futbolun uzman takipçileri olarak tanımlarsak daha doğru olur.Eskiden İstanbul'un nerdeyse her mahallesinde bir futbol takımı vardı,kavenin dışında asılı kara tahtada maçın oynanacak tarihi,başlangıç saati ve takım kadrosu yazardı.Bir çok semt takımları vardı aklıma gelen Galata,Vefa,Karagümrük vb.,şimdi çoğu tarihe karıştı ya da yaşam mücadelesi veriyorlar.Kuşkusuz endüstriyelleşen futbolun ve medyanın insanları yanlış yönlendirmesinin büyük katkısı var.Futbol kulüplerinin ticaret şirketlerine dönüşmesi,insanların futbola süpermarketten alınan bir tüketim maddesi olarak bakışı tribün kültürünü bitirme noktasına getirdi.İnsanlar sezon başında binlerce lira verip aldıkları kombinelerin karşılığını bekliyorlar,maç istedikleri gibi gitmediği zaman basıyorlar kendi oyuncularına küfrü,teknik direktörü istifaya çağırıyorlar,futbola oyun olarak değil mağazadan satın aldıkları bir beyaz eşya gözüyle bakıyorlar,maalesef bu eşyanın garantisi yok bozulduğu an geri veresin.İşte böyle karmaşık ortamın içinde "daha iyi tribün" oluşturmak yoktan var etmek kadar zor.Aslında çözüm çok basit ve ortada duruyor,takımı desteklemenin en önemli maddeleri şöyle olabilir;
1.Maç başlamadan önce oyuncuları ateşlemek
2.Müsabaka başladığı dakikadan itibaren oyuncuları gol atmaya teşvik etmek,oyunu yönlendirmek
3.Rakip takımı ve Hakemi baskı altına almak
4.Coşkulu tezahüratlar ve onları doğru zamanda söylemek
Yazıldığı gibi basit gözükmüyor,benim gibi klavyenin başına oturup ahkam kesmek herkes yapar.Stat atmosferinden mükellef taraftar oluşumlarını sürekli eleştirmekte hiç bir şeyi değiştirmez,ne yapsınlar ellerinden ancak bu kadar geliyor.Daha iyisini ortaya çıkarmak için onları çabalarında yalnız bırakmamaktır,bir avuç insanın gayretiyle ancak bu kadar olabilir tüm stat katılmalıdır,kısacası taraftarın içinde olmalıdır bu coşku.Ne zaman insanlar televizyon yorumcularının onlara futbolu steril sunuşlarının etkisinden kurtulur ,futbola salt oyun olarak bakarlar ve canlı yaşamaya çalışırlar,işte o zaman "Daha iyi tribünler kendiliğinden oluşur !"