Romanı başından okumak isteyenler buradan >>> Münferit, Bir Ultras Romanı
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Zaman Makinesinde Yolculuğa Devam
....o yıllarda Milan ve Roma tribünleri ile kimse yarışamazdı. Onlara sade, Joe ve Margaro liderliğinde Torino’dan Granata Ultra’s, Floransa’dan Pompa reisin Viola Ultraları. Callaghanlı Cenovalılar ve Hellas kafa tutardı.
Torino’da her derbiden akşam öncesi Ultra’s Granata şehirde Gobbi avına çıkar, her zaman toplandıkları stadın dibinde elleriyle koymuş gibi bulurlardı. O zamanlar Ultra’s Granata kentin tek patronuydu, onlardan habersiz şehirde kuş uçmazdı. Gobbi en iyi şekilde organize olmaya çabalıyordu. Ama ne zaman iki grubun arasında çatışma çıksa hezimete uğrayan taraf Gobbi olurdu. Daniele Segre “Ragazzi di Stadio” adlı belgeselinde bunu çok iyi anlatıyor >>link
Bir keresinde, 1979 yılıydı, yine iki grubun arasında çatışma çıktı. Gobbi bu sefer sağlam hazırlanmıştı. Fakat, her zaman olduğu gibi büyük çoğunluk korkup kaçtı geride kalan birkaç delikanlı elinden geldiği kadar dirense de soluğu hastanede aldı. Direnenlerin içinde Fighters grubundan Beppe Rossi vardı aklı başında yürekli delikanlıydı. Hala bu güne kadar Torino’da Gobbi grubu içinden tek saygı duyulan kişi. Oda bir çoğu gibi tribünleri erken terk edip efsane oldu.
Verona’dan fantastik Brigatte Gialloblu vardı, hiç bir şeyi umursamıyorlardı. Müthiş yaratıcıydılar. Yeni orijinal besteler yaparlardı çoğu İngilizce. El örgüsü, sarı lacivert yünlü atkıları, kafalarına taktıkları tuhaf kepler. O güne kadar hiçbir tribünde görülmeyen çift sopalı pankartalar ve İngiliz bayrakları.
Verona Ultraları sıkça İngiltere’ye giderdi. Dost oldukları Chelsea Headhunters grubunu ziyaret eder holiganlık dersi alırdı. Onlardan öğrendiklerini her Avrupa kupa deplasmanında başarıyla uyguladılar. Çapulcu tarzı Vandalizm değildi yaptıkları, “Mentalita Ultra” kuralları dışına çıkılmazdı, delikanlıca dövüşülürdü!
Floransa tribünlerinden efsane Ultra Viola ve lideri Pompa.
Floransa tribünleri uzun süre organize olamıyordu bu yüzden kente gelen rakipler Curva Fiosole’de istedikleri gibi cirit atıyorlardı. Ta ki bir gün, yaklaşık 130 kilo ağırlığında bir genç delikanlı, lakabı Pompa gerçek adı Stefano Biagni Ultra Viola grubunu kurana kadar. Günümüze kadar Fiorentina-Napoli maçı hala akıllara kazılı. O gün Napoli Ultraları Floransa’ya gelip yine Curva Fiosole’yi işgal etmişlerdi. Pomba anında duruma el koydu. O ağır haliyle tribüne girdi ve Napolileri Bud Spencer tarzı merdivenlerden aşağı attı. Çıldırmış Pompa’yı gören Napoliler “porko madona” çığlıkları atarak tazı gibi kaçtılar. Ve o günden sonra bir daha hiçbir rakip taraftar, kendilerine ayırılan bölüm dışında, Floransa tribünlerine giremedi.
Ultras Viola grubu deplasman kaçırmazdı. Gittikleri yerde dayak attılar dayakta yediler. Bir keresinde Cenova deplasmanında iki Ultra grubu birbirlerine Molotof kokteyl atarak Marassi stadını savaş alanına çevirdi. Milano’da, Fossa dei Leoni tarafından saldırıya uğradıklarında yıkılmadılar. ULTRA’s Roma ile kardeştiler, Hellas, Atalanta, Inter ve Toro Ultralarıyla da. Aklıma geldiğinde gülüyorum.
Şu günlerde birbirinden nefret eden gruplar o zamanlar dost tribündü. Romalı Fedayn Gobbi ile birlikte Filedelfia’da omuz omuza dururdu. Gobbi Bergamo’dan Brigatte ile dosttu. Granata grubu da Hellas’la.
1981 senesinin ilk günleriydi, Uruguay’da Mundialito( şimdiki adı CONFED. Cup) turnuvası vardı. Milano’da bir Barda iki ezeli rakip Ultraları arasında çıkan ufak kavga günlerce dinmeyen gerilla savaşına dönüştü. Hatta o dönemin Başbakanı Andreoti çaresiz kalmış. Birleşmiş Milletleri göreve çağırarak iki gurup arasında bugüne kadar süren barış antlaşması sağlandı.
FDL ve BOYS S.A.N. arasında barış sağlanmıştı ama olaylar dinmek bilmiyordu. Aradan henüz 10 ay geçmişti. 22 Kasım 1981 Romalı Ultralar Milano’ya geldiler. Inter Ultraları ile çıkan çatışmada Romalılar ağır darbe aldı., şehir Romalı avına çıkmıştı o gece.
Milano kenti zamanında Avrupa’nın en şiddetli şehirleri arasında geliyordu. Hoş, o yıllarda tüm ülke bir şiddet travmasına bürünmüştü. Millet eline ne geçirirse, zincir, kas, levye, tabanca vb. maça giderdi. Tribünde birbirlerine fişek atardı, istasyona yanaşan trenlere saldırır, otobüsleri çevirir yakarlardı.
Sinemalarda gösterime giren filmlerde ülkenin o günkü ruhsal halini beyaz perdeye yansıtıyordu; “Milano nefret ediyor, Polis cevap veriyor”, Napoli’de şiddet Roma’da şiddet”, “Makine tüfekli canavar”, “Kamburun çetesi” vb.
Sonra sürpriz bir gelişme oldu, 1980 ve 1990’da Milano’da hafta sonu çıkan savaşlara yeni bir cephe oluştu “çevik kuvvet”.
Doğruyu söylemek gerekirse, 1980’ler müthiş bir dönemdi fakat çok kişinin canı yandı. Bu hikayeler, o yıllarda her şeyi göz önüne alarak şuursuzca alayına giden, kendilerini armaya, tribüne adayan hayatları anlatıyor.
Kim ne derse desin, Tribün ölmeye değer bir dünya...!......devam edecek.