Overblog
Edit post Folge diesem Blog Administration + Create my blog
26. Dezember 2022 1 26 /12 /Dezember /2022 09:37

Önceden bahsettiğim gibi Ultra hareketi 60’lı yılların sonlarında ortaya çıktı ve bu hareketi, alt Kültürü daha yakından anlamanız, tanımanız için derin araştırmalar yaptım ve İtalyan tribünlerini kovalayan arkadaşların anlattıkları ve kaynaklarına başvurdum. Hikâyenin bu bölümünde İtalya tribüncülerin ağzından, yaşadıklarından ve İtalya futbol tarihinden alıntılardır!

 

Ultralar ya da “ultra” terimi, on yıllardır halk dilinde ve medyada, bir futbol takımının ya da başka bir spor branşının, gruplar halinde örgütlenmiş, güçlü bir aidiyet duygusu ve diğer takımlarla yapılan spor müsabakaları sırasında doruğa ulaşan takım tutkusu ve desteğini günlük olarak yaşama bağlılığıyla karakterize edilen en ateşli taraftarını ifade etmektedir. Atıfta bulunulan grup genellikle stadyumun kale arkası (İtalyanca Curva) veya Kapalı/Maraton olarak bilinen bölümünde yer alır. Ancak son yıllarda endüstriyel futbolun yaygınlaşması ile müşteri olarak tanımladığımız kişiler stadyumun mesafeli olarak bilinen ve genellikle daha varlıklı bir kitleye yönelik olan bölümünde yer almaktadır.

Ultralar, Dün Ve Bugün-10

Kriminolog Stefano D'Auria'nın “Gli ultras: analisi globale del fenomeno” adlı çalışmasında yazdığı gibi. Cenova'da, 1960'ların sonlarında, ilk Sampdoria taraftarları şehrin duvarlarına 'ultras' kelimesini yazmaya başladılar ve bunu Cenovalı rakiplerine açık bir tehditti “Birleşerek tüm kırmızı-mavileri kana bulayacağız” anlamına gelen bir kısaltma olarak duyurdular.

 

Treccani sözlüğü ise 'taraftar' terimini (Yunanca typhos, 'duman, fantezi, uyuşuklukla birlikte ateş') özellikle bir müsabaka sırasında bir takımın veya sporcunun yanında tezahürat, ıslık, alkış vb. ile ifade edilen bir heyecan durumunda olduğu gibi ateşli ve coşkulu bir spor tutkusu geliştiren kişi olarak açıklamaktadır. Bir takıma veya karaktere yönelik coşkulu ve hatta agresif bir tutku.

 

 

İtalyan stadyumlarında kesinlikle sadece ultralar yok. Futbolu takip edenlerin heterojen sosyal bloğu, katılım ve duygusal bağlılık düzeylerine göre dört kategoriye ayrılabilir: basit taraftarlar, zengin seyirciler, yandaşlar ve Ultralar. Yaklaşık 20-25 milyon İtalyan bu dört kategoriye girmektedir. Demoskopik araştırmalara göre, ülkede bir futbol takımının etkinliklerini ve oynadığı şampiyonayı az ya da çok tutkulu bir şekilde takip eden çok sayıda insan her üç kişiden biri olarak ortaya çıkıyor.

 

Bisiklet sporunun ardından İtalya, on yıllar boyunca Learco Guerra, Alfredo Binda ve Costante Girardengo'yu bağrına bastı, ardından Fausto Coppi ve Gino Bartali arasında bölündü, Francesco Moser ve Giuseppe Saronni'ye âşık oldu, ardından Marco Pantani, sadece iki tekerlek tarihinin en ünlü şampiyonlarını saymak gerekirse. İlk boks yıldızları Erminio Spalla ve Primo Carnera'nın yumrukları ve çürükleriyle titreşmişti. Ferrari'deki son olayları takip etmek için kırmızı giymeden önce, Tazio Nuvolari ve Alberto Ascari ile yarış arabalarında vızıldayarak motor yarışları için parlamıştı. Ayrıca Brezilyalı Ayrton Senna gibi cavallino'dan olmayan sürücülere de âşık oldu. İtalyanların son yüzyıldaki spor tutkuları çoktur.

 

Şimdiye kadar hiçbir siyasi, gösterişli kültürel ya da dini olay, hiçbir tarihi ya da kurumsal geçiş, İtalyanların dikkatini en önemli futbol maçları, örneğin İtalya milli takımının sahada olduğu bir Dünya Kupası finali kadar çekmeyi başaramadı ve gelecekte de başaramayacak. Berlin 2006'nın son perdesi olan 9 Temmuz'daki İtalya-Fransa karşılaşmasında, en çarpıcı örneği vurgulamak gerekirse, ortalama izleyici sayısı 22 milyonun üzerindeydi, en yüksek izleyici sayısı 28 milyondu ve Lippi'nin İtalya'sının dördüncü Dünya Kupası'nı kaldırmasını sağlayan penaltı vuruşu aşamasında yüzde 90'lık bir paya ulaşıldı.

 

Sanki her iki İtalyan vatandaşından biri maçın en azından bir bölümünü izlemek için televizyonun karşısına geçti. Zidane'ın Materazzi'ye kafa atmasından Grosso'nun attığı belirleyici penaltıya kadar, televizyon başında olan on İtalyan'dan dokuzu maça çivilenmiş gibiydi.

 

İtalyanlar için futbol çok güçlü bir tutku, onurlandırılması gereken bir ritüel, neredeyse bir din. Antropolog Marc Augé'nin Futbol adlı kitabında gezegenin futbol tutkusu üzerine düşünürken sorduğu sorudur. Futbol yeni bir Dini fenomen midir?

 

Marc Auge’nin bu soruya cevabı şöyle;

 

“Özellikle İtalya'da, stadyuma gitmek bir işlev, kutsal bir yerde döngüsel olarak tekrarlanan dini bir ritüeldir, tıpkı stadyumun periyodik olarak onu dolduran taraftarlara göründüğü gibi.

 

DİNİ BİR TOPLANTIDA OLDUĞU GİBİ, maç sadece birçok yerel halkı görünür bir grupta bir araya getirmekle kalmaz, aynı zamanda bir inançla da birleştirir. Artık bir tanrıya değil, bir takıma olan. Birçoğu fabrikalarda ve dükkanlarda monoton ve birbirini tekrar eden hayatlar yaşayan genç taraftarlar için maç, kronik bir hafta içinde akut bir andır. Onlara renklerle, sembollerle, bağırış ve tezahüratlarla toplumdaki varlıklarına ve ortak bir davaya olan inançlarına tanıklık etme fırsatı veren temel bir deneyimdir. Bu amacın daha asil ve yüce bir siyasi ya da dini idealden ziyade yerel takımın zaferinden başka bir şey olmaması, olayın psikolojik önemini hiçbir şekilde azaltmaz."

 

Benzeri hatta tıpa tıp aynısı Türkiye için geçerli. Danny Dyer “The Real Football Factorys International” belgeselinin Türkiye bölümünde bunu çok güzel ifade ediyor “Türkiye’de resmi din İslam ama gerçek din FUTBOL!”….Devam edecek.

 

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör

Blog Içeriği

  • : Blog von Erdal Güngör
  • : Liberta per gli Ultras ! No Al Calcio Moderno ! Galatasaray,Ali Sami Yen,Metin Oktay,istanbul,Alpaslan Dikmen,Karıncaezmez Şevki,Fatih Terim,Hooligan,Ultras,Hagi,Two and a half Man,Football Supporters Europe,The Big Bang Theory,Çılgın Türkler, Family Guy, Fringe,eBileteHAYIR!
  • Kontakt