Overblog
Folge diesem Blog Administration + Create my blog
16. Juli 2018 1 16 /07 /Juli /2018 09:49
KAHROLSUN endüstriyel futbol....!

KAHROLSUN endüstriyel futbol....!

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
14. Juli 2018 6 14 /07 /Juli /2018 20:20

Romanı baştan okumak için buradan >>>  http://ultras-istanbul.over-blog.de/pages/Munferit_Bir_Ultras_Roman-1035808.html

 

Söyleşinin Orijinal yazarı; Gian Paolo Rossetti, ilk kez 1980 yılında Oggi Gazetesinde yayınlandı.

 

Yazının aslı www.asromaultras.it sitesinden alıntıdır!

Türkçe çeviri: Erdal Güngör

Telif hakları Erdal Güngör’e aittir, izinsiz başka yerlerde yayınlanamaz!

 

Kaçak

 

Lugano, İsviçre, Kasım 1980

 

Kaçakla randevum saat 17.00’da Piazza Municipio meydanın da buluşacağız. Beni refakat eden Occhio gazetesinden Mario Biasciucci ile kafeterya ’ya giriyoruz. Kaçak kafenin arka kısmında bulunan kuytu köşede bizi bekliyor;

 

  • Nasılsın?
  • Sağ ol, iyi değilim maalesef

İlk bakışta hiçte kaçak gibi görünmüyor, halbuki şu sıralar tüm Avrupa’nın polis teşkilatı onun peşinde.

 

Bahsi geçen ‘Kaçak’ gerçek ismi G.F., AS Romalı Ultra, 28 Ekim 1979 yılı Roma Olimpiyat stadında Başkent derbisinde denizci fişeğini Lazio tribününe ateşleyen, Vincenzo Paparelli’ye isabet ederek öldüren kişi. Üstüne başına bakıyorum, pantolonu yırtılmış, ayakkabıları parçalanmış perişan halde ama yine de çok sakin cool duruşu var.

 

  • Bana bir kahve ısmarlayın size her şeyi anlatayım, kusura bakmayın siz benim misafirimsiniz maalesef cebim de bir kuruş para kalmadı.
  • Tamam sorun etme istediğin kahve olsun

 

Kahvelerimiz geliyor ve söyleşiye başlıyoruz;

 

Soru: Malum kaçaksın gizlenmek zorundasın, hayat şu sıralar senin açından nasıl gidiyor?

 

Cevap: Sürekli tedirgin yaşamak çok zor kimseye güvencim kalmadı, tanıştığım kişilere dikkatle yaklaşıyorum polis olabilirler. Böyle yaşamaktan bıktım, birkaç ay sonra teslim olacağım avukatlarıma bildirdim. Vicdan azabına fazla dayanamıyorum, Paparellinin resmini gazete de gördüğüm günden beri her gece rüyama giriyor. Daha 19 yaşındayım yargılanıp cezamı çektikten sonra yeni hayata başlamak istiyorum.

 

İşin ilginç yanı, söyleşiyi yaptığımız kafe Lugano’da Cafe del Federale olarak bilinir. Bir zamanlar İtalya’dan kaçan Neo faşistlerin buluşma mekânı. Ve tam karşımızda olan masa da Marco Pozzan medya ile ilk söyleşisini yaptı. O zamanlar Mekana takılan müşteriler arasında S.A.M.(Squadre d’Azione Musolini) örgütünün üyeleri bulunurdu.

 

Soru: Bizi bilerek mi bu kafeye getirdin yoksa tesadüf mü?

 

Cevap: Sakin olun arkadaşlar tamamen tesadüf, eskiden faşistlerin mekânı olduğunu bilmiyordum. Ve siyah gömleklilerden (İtalyan faşistlere siyah gömlekli denir) değilim. Siyasetle uğraşmam benim gönül verdiğim renkler Sarı Kırmızıdır.

 

Soru: Tüm olaylardan sonra daha hâlâ gönlün de AS Roma var mı?

 

Cevap: Evet!

 

Soru: Kaçaksın şu sıralar nerede kalıyorsun?

 

Cevap: Kötü yerlerde kalıyorum, köprü altları, terk edilmiş boş evler bazen günlerce aç kaldığım oluyor, bazen günlük işlere girip karın tokluğuna çalışıyorum. Kaçaksan hayat çok zor dostum.

 

Soru: Kimden maddi destek alıyorsun, Paparellinin eşi senin birileri tarafından korunduğunu iddia ediyor aslı var mı?

 

Cevap: Hayır doğru değil, garibanın biriyim kimseden maddi destek almıyorum, koruyanım da yok. Demin söylediğim gibi, ora da bura da kalıyorum günlük işlere giriyorum hatta bazen iş bulamadığım zaman lokanta çöplerine daldığım oluyor.

 

Soru: Nasıl iş buldun?

 

Cevap: Aç olduğumu söyledim iş verdiler

 

Soru: Yakalanmaktan korkmadın mı?

 

Cevap: Kaçtığım günden beri sürekli korkuyla yaşıyorum. İlk kez yakalanma korkusunu hissettiğimde olaydan 10 gün geçmişti. Roma’dan kaçıyordum, trende bir sivil polise rastladım, yan kompartımanda oturuyordu ve polis olduğunu anlatıyordu. Kompartımana gizlice kenardan baktım, gazetede çıkmış resmimi göstererek “ulan şu AS Romalı veledi yakalasam polis kariyeri dinlemem sıkardım kafasına” vb. tehditler savuruyordu. Çok korktum, sonra koltuğuma geçtim tanınmamak için yüzümü bir mecmuayla kapatarak yol boyu uyur taklidi yaptım kalbim ağzıma gelmişti korkudan. Geçen gün yine benzer olay yaşadım az kalsın kalp krizi geçiriyordum. Geçici kullandığım barınak’ a giderken arkamdan biri seslendi, “delikanlı bir saniye” dönüp baktığımda bir jandarma bana koşarak geliyordu. Eyvah dedim şimdi bittim, Allahtan sade sigara yakmak için kibrit istedi.

 

Soru: Eski arkadaşlarınla hala irtibatta mısın, sana destek oluyorlar mı?

 

Cevap: Hayır, hepsi bana sırtını döndü, kimse anneme gidip hâl hatır sormamış, kız arkadaşım da terk etti, kabahat biraz bende olaydan sonra cesaret edip onu arayamadım, neyse canı sağ olsun.

 

Soru: Olay gününden aklında kalanlar?

 

Cevap: Her şey, tribünde çığlıklar, ateşlediğim fişeğin sesi, hepsini hatırlıyorum!

 

Soru: Fişeği nerden buldun?

 

Cevap: Seninki de sorumu dostum nereden bulabilirdim sence, tabii bir dükkândan. Derbiden bir gün önce arkadaşlarla buluştuk satın aldık.

 

Soru: AS Roma taraftarı mı?

 

Cevap: Sade taraftar olarak tanımlamak az, bizim kalbimiz Sarı Kırmızı, Pruzzo(Roberto Pruzzo) tanrımız, Liedholm(Nils Liedholm) peygamberimiz.

 

Soru: Tam olarak ne yaptınız biraz açar mısın?

 

Cevap: Derbi de takımımız nasıl daha iyi destekleriz üzerine plan yaptık

 

Soru: Sonuç?

 

Cevap: Tribünde biraz gürültü olsun istedik maytap alma kararı verdik. Girdiğimiz ilk dükkânda istediklerimizi bulamadık ama ikincisinde istediğimiz her şey vardı. Tezgahtar bize denizci fişeklerini gösterdi tehlikeli olmaz mı sorduğumuzda kesinlikle olmayacağını söyledi. Havaya sıkarsak 50 metre sonra paraşüt açılacak elimizle tutacağımızı söyledi. Aslına bakarsak satıcının kurbanı olduk adam bizim iştahımızı kabarttı üstelik fişeği kullanım hakkında yanlış bilgi verdi, tarif ettiği gibi olsaydı paraşüt açılacak paparelliye isabet etmeyecekti. Hem, kullanma kılavuzu İngilizceydi, dili bilmiyoruz üstelik fişekler ellinde kalmış tarihi geçmiş, 50.000 Lirete üç tane satın aldık.

 

Soru: Parayı nerden buldunuz kulüp mü verdi?

 

Cevap: Kendi paramız aramız da topladık, biz Commando Ultra Curva Sud tayfasındanız kimseden yardım almayız, bağımsızız!

 

Soru: Commando Ultra Curva Sud anlamı ne?

 

Cevap: En ateşli destekçileri

 

Soru: Oluşumun simgesi kuru kafa üzerinde şimşek, bu mu çılgınlık?

 

Cevap: Çılgınlıkla alakası yok bizim amacımız AS Roma kulübüne, armasına her koşulda destek vermek bizi olay çıkaranlarla karıştırmayın arada bir meşale yakarız, sesimiz kısılana kadar tezahürat yapar bağırırız bu suç değil.

 

Soru: Ben senin söylediklerinden eylemlerinizi kulüp desteklediğini çıkarıyorum?

 

Cevap: Hayır, önce dediğim gibi kulüpten yardım almıyorduk bize sade güvenlik elemanlarının kontenjanından bilet verilirdi, bir de malzemelerimiz için depoyu kullanıyorduk.

 

Soru: Depo verdiler siz de fişekleri, can yakıcı aletleri sakladınız, kulüp dolaylı yoldan şiddeti desteklemiş oluyor?

 

Cevap: Sen beni anlamak istemiyorsun, kulübün bizim eylemlerimizle alakası yok. Depoya bayrak pankart yanı sıra fişekte saklıyorduk kulübün haberi olmuyordu. Stada personel kapısından girerdik ve kontrol edilmiyorduk. O gün yine roketleri maçtan iki saat önce personelin kullandığı E kapısından içeri soktum.

 

Soru: Sonra neler oldu?

 

Cevap: Laziolular tribünde sağlam destek veriyordu biz de geri kalmak istemedik. İlk fişeği ben attım, biraz zor ateşlendi elimden kaydı ama yine de havalandı. İkincisini ateşlediğim de etrafı duman almıştı. Sonra baktım bir grup Lazio tribününe doğru koşuyor.

 

Soru: Ölen taraftardan nasıl haberin oldu?  

 

Cevap: Statta anons yapılınca duydum.

 

Soru: Sen ne yaptım duyunca?

 

Cevap: Yerimde kaldım maça baktım, benim ateşlediğim roketin isabet edeceği aklımın ucundan geçmedi. Fakat, maçın ilk yarısının sonlarına doğru yanımda arkadaşların bana tuhaf bakışları bende şüphe uyandırdı, maç biter bitmez stattan hem ayrıldım.

 

Soru: İlk kez öldürücü fişeği ateşlediğini itiraf ediyorsun. Yanlış hatırlamıyorsam geçmişte bir gazeteye mektup yazdın ve olayı inkâr etmiştin?

 

Cevap: O günler kafam çok karışıktı ne yaptığımı bilmiyordum sağlıklı karar veremedim. Amacım kimsenin canını yakmak değildi, hatta stattan çıkınca Ultraların böyle durumlarda yaptığı gibi yüzümü saklamadım. Hayatımda ağır şiddet olaylarına karışmadım arada bir Laziolularla çatışıyorduk. Genelde kavgalardan korkarım küçükken bu yüzden aşağılanırdım mahallede lakabım korkak tavuktu.

 

Soru: Çocukluğundan beri Romanista mıydın?

 

Cevap: Küçükken Juventusu tutardım hep şampiyon olurlardı, sonra AS Roma’yı keşfettim. İlk kez ablam beni Roma maçına götürmüştü 8 yaşındaydım. 13 yaşında okulu bıraktım işe başladım, ilk maaşımla efsane güney tribününden kombinemi satın aldım.

 

Soru: Gelelim kaçışına biraz anlat?

 

Cevap: Anlatacak pek fazla şey yok, statta sonuna kadar kalan arkadaşlar polisin beni cinayetten dolayı aradığını söylediler. Evde annemi telefonla aradım akşam eve gelmeyeceğimi, Pescara’ya gideceğimi söyledim.

 

Soru: Bu kadar mı konuştun annenle?

 

Cevap: Olayı anlatsaydım zavallım bayılır yere yığılırdı, kalbini kırmak istemedim

 

Soru: Kaçarken yanın da ne kadar para vardı?

 

Cevap: 200.000 Liret, o akşam bir arkadaşın yanında kaldım ertesi gün yola koyuldum. Şehir, şehir dolaştım, bazen trenle bazen otostop yaptım.

 

Soru: Peki, şimdi günlerini nasıl geçiriyorsun?

 

Cevap: Fırsat buldukça çalışıyorum, akşamları dışarı çıkmıyorum sinema vb. mekanlara kimlik kontrolü korkusundan gitmiyorum.

 

Soru: Annen ve Babanla görüştün mü?

 

Cevap: Üzgünüm, hayır görüşemedik. Eve maddi katkım oluyordu çalıştığım haftalığımı anneme veriyordum babam işsizdi devletten az miktar işsizlik maaşı alıyordu oda yetmiyordu.

 

Soru: Gerçekten annene kazandığın tüm haftalığını mı veriyordun?

 

Cevap: Evet, arkadaşlar bana çingene derdi yeni kıyafetlerimi giymezdim eskiler ile gezerdim.

 

Soru: Tekrar maç seyrettin mi?

 

Cevap: Hayır, çekiniyorum hislerime hâkim olamam ama bir gün tüm bunları atlattıktan sonra mutlaka stada gideceğim, belki güney tribüne girmem.

 

Soru: Yaptıklarına pişman mısın?

 

Cevap: Tabii pişmanım, bir fişek yüzünden hayatım mahvoldu.

 

Soru: Aslında hayatın çok önceden mahvolmuştu geçmişte suç işlemiş polislik olmuşsun?

 

Cevap: Hangi suçları işlemişim? Hırsızlıktan 4 sene verdiler üzerimde bir kuruş para yoktu, ufakken bir çalıntı arabanın içinde buldular ama çalıntı olduğundan haberim yoktu serbest bıraktılar.

 

Soru: Teslim olunca ne yapacaksın?

 

Cevap: Paparellinin eşine ve çocuklarına mektup yazıp özür dileyeceğim.

 

Soru: Seni affedeceklerine inanıyor musun?

 

Cevap: Zavallı adam öldü bende zavallı biriyim, hayatım boyu vicdan azabınla yaşayacağım.

 

Soru: Hapishaneye girmekten korkuyor musun?

 

Cevap: Hayır girmekten korkmuyorum daha çok hapisten çıkmaktan korkuyorum. Laziolular bu vahim olayı cezasız bırakmazlar ve bir gün faturayı bana ödetirler.

 

Söyleşimiz bitti, gitmeden önce G.F. ayakkabıların tozlarını siliyor, “Seninle Roma’da görüşürüz dostum, son Tango ’ya hazırlan”……..devam edecek.

 

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
20. Mai 2018 7 20 /05 /Mai /2018 09:02
Davet....!
Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
30. März 2018 5 30 /03 /März /2018 19:27

birer birer biner biner biner ölürüz
yana yana ahh döne döne yine geliriz ay canım
biz dostu da düşmanı da elbet biliriz
vurulup düşenler canım darda kalmasın ay gülüm
çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum
ve kederin
ve solgun yüzlü işçilerin üzerine
dağbaşlarının hırçınlığı savruluyor benden.
çünkü beni ateşiyle dimdik tutan kin
çünkü benim gözbebeklerimde tutuşan şafak
miting afişleri
cesur pankartlar
ve binlerce militan
derin denizlerin aydınlığı
zorlu sabahlar
gökyüzü ve lâle
sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata.

çünkü ben sevdiğim kızı
yaşamak gibi
ki şiirini yazamayan
ve türküsünü söyleyemeyen halkım gibi
binlerce ve binlerce kurşunlanan halkım gibi
zincirlere vurulan
savaşlara yollanan
vergilere bağlanan halkım gibi
felç olmuş yalnızlıklara bırakarak
büyük acıların ve gözyaşının içine bırakarak
şiirlerimin bir bıçak gibi ışıldadığı
devrim türkülerini
ve başkaldırmayı öğreten dudaklarını
bir kere olsun öpemeden
bir kere olsun tutamadan kaygısızca
serin bir yaz gecesi gibi ürperen ellerini
hatta boynunu ve ayak bileklerini
bilemeden bilemeden bilemeden
vurdum yüreğimi şanlı kavgaya
barışın ve özgürlüğün dağlarına yürüyorum işte

yiğitsen uslandır beni
ey yasakların
kahpeliğin
ve soygunların koruyucusu
türkü çağıran kızlarımı sustur
ve kahraman oğullarımı,
mezar kaza kaza kederli, kızgın
tohum serpe serpe hünerli
ve sömürüle sömürüle bomboş
ve açlığın
ve zulmün izlerini
derin uçurumlarında taşıyan ellerimi
nacaklara ve tırpanlara sarılan ellerimi
mavzerlere sarılan ellerimi
zincirlere vur gücün yeterse.
ama adına yaşamak dersen
re-zil-ce

çatlayan tomurcuğun
doğan çocuğun çığlığını duymadan
gül benizli sevgilinin
titreyen göğüslerini öpmeden doya doya

korka korka
yana yana
her gün biraz daha derinden
her gün biraz daha kapkara duyarak ölümü
aç ve arkasız
köpekleşerek
yaşamak dersen
bu yürek
çat diye çatlasın be!

kirsiz passız arı duru özümüz
namussuza kanlı hançer sözümüz
çok uzaktır dostlar bizim yolumuz
bulana yürüyene bin selam olsun

gelgelelim parlayan güneşi
emekçi halkların
kahraman halkların güneşini
şehvetle içine dolduran toprak
şimdi sımsıcak
şimdi ulaşılmaz
şimdi olgun meyvalarla dolu
bahar bahçelerini salmaktadır dünyaya,
ve gül benizli sevgililerin dudaklarında hayat
bizi aşka ve kavgaya çağırmaktadır,
bıçak kemiğe dayandığı
ok yaydan fırladığı için değil
bu bezirgan saltanatı
bu zulüm bitsin diye

ağaran günler için
yeni bir dünya uğruna
yüzlerinde cesaretin onuru
ve imanlı gücü dövüşen dünyanın
emperyalizme karşı dövüşen dünyanın
ve ölüme
gülerek koşan genç savaşçıların
al bayrakları dalgalansın
dalgalansın dalgalansın
kinle boğuşan yorgun yüreği
aydınlansın diye anamın.
felaketler geçirmiş anamın
dişleri dökülmüş kederli ağzı
ağlamaya hazır gözleri
safrası
ve sonsuz
ve dağlar eriten sabrı,
merhameti
yani bir bütün halinde insanlığımız
yunsun, arınsın diye duru pınarlarda
alın terinin namusu kurtulsun diye
kurtulsun diye sıcak somun
acı soğan
ve çiçekli basmalar
ahdettik
vefa ettik
kelle koyduk
ölen ölür dostlar
düşmanlar heyy
kalan sağlar……..(R.I.P....Ahmet Kaya)

 

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
31. Dezember 2017 7 31 /12 /Dezember /2017 21:18
Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
6. November 2017 1 06 /11 /November /2017 21:40

70 – 80 – 90′ lı yıllarda mı büyüdün? nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın?

1.- Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları ve kesinlikle hava yastıkları yoktu.

2.- Arka koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi.

3.- Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi Ya da en azından kurşunlu, muhtelif, zehirli maddeler ile boyanmıştı.

4.- Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin ve kimyasal ev temizliyicilerinin üzerinde, çocuk kilitleri yoktu…

5.- Kasksız bisiklete biniliyordu.

6.- Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan, yada muhtelif başka kaynaklardan su içiliniyordu…

7.- Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı, hava kararmadan önce eve dönmekti.

8,- Cep telefonu yoktu ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz …

9.- Okul öğlen bitiyordu… Ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk.

10.- Bir sürü yaramız, kırılmış kemiğimiz ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu.Kendimizden başka kimse sorumlu değildi.

11.- Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk, ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı – çünkü hep dışarda oynardık , aktif olarak …

12.- Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk… aynı bardaktan içebiliyorduk, ve kimse bu yüzden ölmüyordu.

13.- Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız, 99 kablolu kanalımız , Dolby surround, Cep telefonumuz, Bilgisayarımız, Internet de Chat odalarımız YOKTU. onun yerine ARKADAŞLARIMIZ vardı bolca!!!

14.- Yürüyerek veya bisiklet ile uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hatta çalmıyarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk!!!

15.- Evet dışarda, o acımasız korkunç dünyada!Korumamız olmadan! nasıl mümkün oluyordu bu? Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.

16.- Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse psikoloğa ya da Pedagoğa gönderilmiyordu. Kimsede Dislexia, konsantrasyon sorunu veya hiperaktivite yoktu, basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.

17.- Özgürlüğümüz , üzüntülerimiz, başarılarımız , görevlerimiz vardı. …ve bunlar ile yaşamayı öğreniyorduk. Soru: nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık???

Ve daha da önemlisi kendi kişiliğimizi bu şartlar altında nasıl oldu da geliştirebildik???

Sen de bu jenerasyondan mısın? Şimdiki çocuklar büyük bir olasılık ile bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar

– fakat- bizler

Çok güzel ve mutlu yaşadık!!

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
8. August 2017 2 08 /08 /August /2017 10:27

Spor Kültürü olmadan tribün kültürü asla olmaz, gelişmez. İnsanlar önce peşinden koştukları Armanın ne amaçla kovaladıklarını bilmeli aksi taktirde seyirci kalmaktan öteye gidemezler ki, Türkiye’de Futbol taraftarları ve diğer branşları kovalayanların büyük çoğunluğu olaya yüzeysel ve görsel bakıyorlar! Yani sizin anlayacağınız klasik seyirciler.

 

 

Size başımdan geçen bir olayı anlatacağım. 2012 yılında Avrupa Futbol Taraftarlar oluşumu FSE, kongresini İstanbul’da düzenledi. Kongrenin açılışında konuşmalar yapıldı ve konuşmacılardan biri TFF üst yöneticisiydi(ismini unuttum). Hatırlarsınız 2011/12 sezonunda TFF kulüplere seyircisiz ceza olarak maçlara Kadın ve çocuklar alınıyordu. Kadınları ceza unsuru yapmıştı TFF. Rahmetli Demirel yaşasaydı “fevkalade ayrımcılık yapıyorlar” derdi. Neyse gelelim tekrar konferansın konuşmacasına. Sayın eleman TFF’nin icraatlarını sıralarken malum seyircisiz maçlara Kadın ve çocukları aldıklarını övgüyle bahsederken UEFA dan ödüllendirildiklerini cümlelerine eklediğinde salonda büyük tepki oluştu. TFF’nin bu uygulamasından o sezon tüm Avrupa’nın haberi vardı ve tüm Futbol taraftarlarınca olumsuz karşılandı. Kadınları ve çocukları ceza unsuru göstermek Avrupa’da ayrımcılık, sekssizim olarak algılandı.

 

 

Spor Kültürü = Tribün Kültürü !

Aradan bir sene geçti bu sefer Kongre Hollanda’nın Amsterdam kentinde düzenlendi. Kongreye bende katıldım. Ve yine açılış konuşmaları yapıldı, konuşmacılardan biri Hollanda futbol federasyonu ikinci başkanı icraatlarından övgüyle bahsediyordu. Önemli bir noktaya değindi, 2012/13 sezonunda Hollanda futboluna 1.280.000 (bir milyon iki yüz seksenbin) Amatör lisanslı futbolcu dahil olduğunu ve bu miktarın 780.000 bini genç kadınların oluşturduğunu vurguladı.

Spor Kültürü = Tribün Kültürü !
Spor Kültürü = Tribün Kültürü !

Yukardaki resme iyi bakın, Hollanda kadın futbol milli takımı Avrupa şampiyonu oldu ve büyük coşkuyla tüm ülkede kutlandı.

 

Tekrar başa dönelim, bir yanda 80 milyon nüfuslu Ülkenin Türk Futbol Federasyonu halkı seyirciliğe teşvik ederken, üstelik ayrımcılık yaparak. Diğer yanda İstanbul nüfusu kadar ülkenin Hollanda futbol federasyonu halkı spora teşvik etmiş, geri kalan taraftar ve destek kısmı zaten kendiliğinden oluşacağını akışına bırakmış, netice ortada.

 

Başta ne demiştim, Spor Kültürü olmadan Tribün Kültürü asla olmaz, gelişmez.....!

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
7. August 2017 1 07 /08 /August /2017 12:34

Yürrüüüü beee kim tutar sizi

 

2017/18 Transfer Sezonu
Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
6. August 2017 7 06 /08 /August /2017 11:42

Hafta sonu Hollanda süper kupa finalinde bu sezon yürürlüğe giren video hakem kararı uygulandı. Futbolun ne biçim rezil, absürt hale sokulduğunu buyrun kendi gözlerinizle görün.

               KAHROLSUN endüstriyel futbol ve uşakları.....

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör
4. August 2017 5 04 /08 /August /2017 21:50
Sadık Kalmak....

“İsteseydim Juventus ikinci lige düştüğü gün kulübü terk ederdim. Büyük kulüplerden teklifler aldım ama ben yine de kalmaya karar verdim. Çünkü sadakate inananlardanım. Sadık kalmak toplumumuzda önemli bir değer ve biz kutsal değerlere daha çok sıkı sarılmalıyız. Benim amacım, bu gibi değerlerin kağıt üzerinde sade boş laf olmadığını, gerçek olduğunu tüm Dünya’ya kanıtlamaktı. Bizim sergilediğimiz spor sade ticarete dayalı değil, hislerimiz de çok önemli, aksi taktirde futbol biterdi”

 

Gianluigi Buffon

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör

Blog Içeriği

  • : Blog von Erdal Güngör
  • : Liberta per gli Ultras ! No Al Calcio Moderno ! Galatasaray,Ali Sami Yen,Metin Oktay,istanbul,Alpaslan Dikmen,Karıncaezmez Şevki,Fatih Terim,Hooligan,Ultras,Hagi,Two and a half Man,Football Supporters Europe,The Big Bang Theory,Çılgın Türkler, Family Guy, Fringe,eBileteHAYIR!
  • Kontakt