Overblog
Edit post Folge diesem Blog Administration + Create my blog
11. Februar 2011 5 11 /02 /Februar /2011 21:54

Walk on, walk on with hope in your heart,

And you'll never walk alone,

You'll never walk alone

Walk on, walk on with hope in your heart,

And you'll never walk alone,

You'll never walk alone

 

Bilmeyenlere ufak hatırlatma, yukarıdaki satırlar Liverpool KOP tribünün marşı. Tribünlerde söylenen marşlar arasında en güzeli, son yıllarda Avrupa’nın birçok statlarında duyuyoruz. Liverpool kulübünün resmi sitesine girdiğinizde “You’ll never walk alone” yazısının altında Sheffield faciasında ölen 96 kişinin isimlerini göreceksiniz. İşte bu vahim olay ve Liverpool marşıyla İtalyan Ultra’ları insanlara dünya futbol tarihine geçecek en duygusal anlarını yaşattılar. Sade İtalya’da değil tüm dünya buna şahit oldu ve hissetti.

 

Yıl 1989, Avrupa Şampiyon kulüpler kupası yarı finali AC Milan-Real Madrid, skor 5:0. Maç başlamadan önce Sheffield’e ölenlerin anısına bir dakika saygı duruşu yapılacak. Milan tribünlerinin amigosu tam o sırada sete çıkıyor tek başına kimse zorlamadan, elinde megafonunda yok. İçinden gelen saf duygularıyla ölen Liverpool taraftarlarının anısına “You will never walk alone” marşını söylemeye başlıyor. Duyanlar ona eşlik ediyorlar bir anda tüm Curva-Sud marşı söylemeye başlıyor sonra bütün stat. İspanyol taraftarlar, televizyon ekranlarının önünde Avrupa’da maçı seyreden milyonlarca futbolsever ortak noktada birleşiyorlar. Hillsborough stadında can verenler tutkularının kurbanı olmuştu. Takımlarını yalnız bırakmamışlar, her şeyi göz önüne alıp armanın peşinden gitmişlerdi. Ortada bir husumet yoktu ezeli rekabetin doğurduğu mevzularda çıkmamıştı, onlar gerçek tribün şehitleriydiler.


Şimdiye kadar yapılan saygı duruşlarında hiç böyle duygu seli yaşanmadı, o geri dönüşü olmayan bir dakika içinde dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan insanlar kenetlenerek Liverpool taraftarlarının duygularını paylaştılar. Benzeri ikinci dünya savaşında yaşandı. Ne zaman Belgrat radyosunda Lili Marleen şarkısı çalsa kuzey Afrika’dan Stalingrad cephesine kadar üç dakika silahlar susuyordu. Bu, şiddete nefret ve kine, hayatın tüm olumsuzluklarına adaletsiz düzene karşı, insanların içinden gelen saf duygularıyla hareket ederek yaptıkları sesiz isyan eylemiydi.


Peki, Sheffield’e neler olmuştu? 15 Nisan 1989 İngiliz futbolunun ve Liverpool kulübünün tarih kitaplarına kara gün olarak geçecektir. Güneşli bir bahar günü 25.000 bin Liverpool taraftarı Nottingham Forest ile oynanacak FA kupası yarı final maçı için Hillsborough stadının yolunu tutular. Yine haddinden fazla sayıda taraftar vardı ve çoğunun bileti yoktu. Liverpool taraftarları statlara biletsiz girmeyi gelenek haline getirmişlerdi ve bunu kendilerine dert etmiyorlardı, nasıl olsa bir yolunu bulup içeri gireceklerdi. Liverpool taraftarlarına Hillsborough stadının “Lepping Lane End” denilen kale arkası tribünlerinden birisi ayrılmıştı. Fakat aynı Heysel’de olduğu gibi tribün maç öncesi tıka basa dolmuş ve yine kapasitesi üzeri seyirci alınmıştı. Üstelik dışarıda kalan 5.000 bin kişide içeri girmek için zorluyordu. Saat 14:52 sularında emniyet güçleri maçın başlamasına az süre kala kapıları açarak birkaç dakika sonra yaşanacak faciaya neden oldular.

shfield.jpg

 

Saatlerce kapı önünde beklemekten sıkılmış öfkeli taraftarlar maçın başlamasına dakikalar kala kapı açılır açılmaz içeriye oluk gibi aktılar. Aynı baraj kapıları açılır tanzikli suların fışkırması gibi 5.000 bin kişinin tribüne girmesiyle insanlar hunharca ezilerek can verdi. Olay esnasında maç oynanmaya başlamıştı. Teller üzerine tırmanıp kaçmak isteyenler polisler tarafından coplanarak tekrar tribüne gönderildi kimse orada can pazarı yaşnadığından haberi yoktu çok geç farkına vardılar. Bilanço yine vahim, 96 ölü bunlardan 21 kişi 18 yaş altında gencecik insanlar en küçüğü Jon-Paul Gillhooley daha henüz 10 yaşındaydı.


Yaşanan trajedi İngiltere’de büyük yankı yarattı. Heysel faciasından sonra çıkan ağır yasalar ve tüm şiddet eğilimli grupların kapatılması, liderlerinin tutuklanıp hapse atılması futbolda şiddetin bitmediğini gösteriyordu. Sheffield trajedisi Britanya futbolunu geri dönüşü olmayan bir sistem değişikliğine götürdü. Problemin sade taraftarlarda olmadığını anladılar. Ortada ülkenin onuru güvenlik sisteminde bozukluk,  kurumların yetersizliği ve acemice yapılan organizasyon hataları vardı. Sonrası malum, Taylor raporu doğrultusunda tüm statların yıkılıp yeniden inşa edildi kameralı sistemler kuruldu vb. yenilikler getirildi.


O günden bugüne ne değişti? Statlar yenilendi kameralı sistemler kuruldu ağır yasalar çıktı ama kimse geçen hafta yavru Aslan Batuhan’ın başına şişe atılmasını engelleyemedi! Allah göstermesin onunda sonu aynı Sheffield’e can veren Jon-Paul Hooley gibi olabilirdi. Şiddet medeni toplumun içinde yaşayan insanların bir parçası haline gelmişse eğer en ağır kanunlar çıksa da çözülmez. Zaten yeni şiddet yasası göz boyamak ve fazladan diji kutu satmaktan başka bir şey değil. Farkındaysanız uzun zamandır şiddetinde ticareti yapılıyor. Hatırlayın Amerikan birlikleri ilk Irak’a müdahale ettiklerinde günlerce sabahlara kadar bombardımanlarını televizyonda canlı seyrettik. Hoşumuza gidiyordu, o güne kadar filmlerde gördüklerimizi canlı yaşıyorduk. Masum insanların öldürülmesi umurumuzda değildi savaş bizden çok uzaktaydı. Onlar kötüydü bizi tehdit ediyorlardı, Uncle Sam iyiydi çünkü bizi koruyordu. Fakat o savaşın çok öncelerden planlanıp uygulamaya koyulduğunu daha yeni farkına vardık. Kim bilir, Heysel ve Sheffield faciaları da çirkin planın parçasıydı belki şu anda üzerimize bir sürü oyunlar oynanıyor….devam edecek.

 

Diesen Post teilen
Repost0
Published by Erdal Güngör

Blog Içeriği

  • : Blog von Erdal Güngör
  • : Liberta per gli Ultras ! No Al Calcio Moderno ! Galatasaray,Ali Sami Yen,Metin Oktay,istanbul,Alpaslan Dikmen,Karıncaezmez Şevki,Fatih Terim,Hooligan,Ultras,Hagi,Two and a half Man,Football Supporters Europe,The Big Bang Theory,Çılgın Türkler, Family Guy, Fringe,eBileteHAYIR!
  • Kontakt